Hilafeti Kurmak İçin Daveti Taşımanın Farz-ı Kifaye Olması

SORU-CEVAP

Hilafeti Kurmak İçin Daveti Taşımanın Farz-ı Kifaye Olması

بسم الله الرحمن الرحيم

Soru-Cevap

Hilafeti Kurmak İçin Daveti Taşımanın Farz-ı Kifaye Olması

Soru:

-Hilafeti kurmak için daveti taşımanın farz-ı kifaye olduğunu söylediğimizde bu, daveti taşıyan kimselerin olmasından dolayı daveti taşımayan kişinin günahkâr olmadığı anlamına mı gelmektedir?

-Bazı İslami grupların talep ettiği gibi bir emirlik kurulduğu zaman, bu durumda ümmetten veya onu oluşturmak ve İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışan bazı cemaatlerden yeterlilik farzı düşer mi yoksa Hilafet Devleti yeniden kurulmadıkça onlardan düşmez mi?

Cevap:

Her iki soru da aynı konu hakkında olup cevap her ikisi için olacaktır:

Daveti taşımak farz-ı kifayedir; bu farzın anlamı, ikame edilinceye kadar muktedir olan herkesin üzerinde farz olarak kalmaya devam etmesi, ikame edilmesi halinde farzın düşmesidir. Ama şayet ikame edilmez ise, o zaman muktedir olan herkesin üzerine farz olur… Aynı şekilde Hilafeti kurmak için çalışmak, ikame edilinceye kadar farz-ı kifaye olup ikame edilinceye kadar onun için çalışmayan herkes günahkâr olur.

İslam Şahsiyeti kitabının üçüncü cildinde şöyle geçmektedir:

[Farz, uygulama açısından iki kısma ayrılır farz-ı ayn ve farz-ı kifaye. Farz oluşu yönünden aralarında bir fark yoktur. Çünkü her ikisinde de farz kılınış tektir, her ikisi de fiilin kesin talebidir. Aralarındaki fark ise şudur: Farz-ı ayn, her fertten bizzat talep edilen husustur. Farz-ı kifaye ise bütün Müslümanlardan yapılması talep edilen husustur. Farzın ikamesi için kifaye/yeterlilik hasıl olursa bu durumda onu ister Müslümanların tamamı yapsın ister ise bir kısmı yapsın fark etmez, farz yerine getirilmiş olur. Farzın ikamesi için yeterlilik hasıl olmazsa ta ki farz yerine getirilesiye kadar her bir Müslümanın üzerine vacip/farz olarak kalır.] İslami Şahsiyet 3

İslami Fikir’de şöyle geçmektedir:

[Farz-ı kifaye, tüm Müslümanların üzerine farzdır; Farz, Şari’nin fiilin kesin talebiyle ilgili hitabıdır. Allahu Teala’nın şu kavli gibi: وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ “Namazı kılın.” [Bakara 110] انْفِرُواْ خِفَافًا وَثِقَالاً وَجَاهِدُواْ بِأَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ “Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin.” [Tevbe 41] Ve Aleyhissalatu ve’s Selam’ın şu kavli gibi: إِنَّمَا جُعِلَ الإِمَامُ لِيُؤْتَمَّ بِهِ “İmam, kendisine uyulsun diye imam edilir.” وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ مَاتَ مِيتَةً جَاهِلِيَّةً“Kim boynunda biat halkası olmadan ölürse cahiliye ölümüyle ölmüş olur.” Bu nâssların tamamı, Şari’nin fiilin kesin talebiyle ilgili hitabıdır. Talebi kesin kılan şey, taleple ilgili gelen ve onu kesin kılan karinedir. Dolayısıyla onun yapılması farz olur. Bu yüzden farz kılınan amel yerine getirilinceye kadar farz hiçbir durumda düşmez. Dolayısıyla farzı terk eden kişi, terk ettiğinden dolayı cezaya müstahak olur ve onu yerine getirinceye kadar günahkâr olarak kalır. Bu noktada farz-ı ayn ile farz-ı kifaye arasında bir fark yoktur. Dolayısıyla bunların tamamı, tüm Müslümanların üzerine farzdır. Allahu Teala’nın, وَأَقِيمُواْ الصَّلاَةَ “Namazı kılın.” kavli, farz-ı ayndır. Allahu Teala’nın, انْفِرُواْ خِفَافًا وَثِقَالاً وَجَاهِدُواْ “Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın” kavli, farz-ı kifayedir. Aleyhissalatu ve’s Selam’ın, إِنَّمَا جُعِلَ الإِمَامُ لِيُؤْتَمَّ بِهِ “İmam, kendisine uyulsun diye imam edilir” kavli, farz-ı ayndır. Ve Aleyhissalatu ve’s Selam’ın, وَمَنْ مَاتَ وَلَيْسَ فِي عُنُقِهِ بَيْعَةٌ “Kim boynunda biat halkası olmadan ölürse…” kavli, farz-ı kifayedir. İşte bunların tamamı, Şari’nin fiilin kesin talebiyle ilgili hitabının sabit olduğu bir farzdır. Dolayısıyla farz olması bakımından farz-ı ayn ile farz-ı kifayenin arasını ayırmaya çalışmak, Allah katında günahtır, Allah yolundan sapmaktır ve Allahu Teala’nın farzlarını yerine getirmede hata yapmak ve ihmalkâr davranmaktır.

Farzın, üzerine vacip-farz olan kişiden düşmesi bakımından olana gelince; aynı şekilde farz-ı ayn ile farz-ı kifaye arasında bir fark yoktur. Zira Şari’nin talep ettiği amel ikame edilinceye kadar farz düşmez. İster bu, farz olan namaz gibi yapılması her bir Müslümandan talep edilsin, isterse Halife’ye biat etmek gibi yapılması tüm Müslümanlardan talep edilsin fark etmez. Zira her ikisi de amel yapılıncaya, yani namaz kılınıncaya ve Halife ikame edilip ona biat gerçekleşinceye kadar düşmez. Farz-ı kifaye, bizzat ikame edilinceye kadar bazılarının onu yapmasıyla Müslümanların herhangi birinden düşmez. Dolayısıyla amel bizzat tamamlanmadığı sürece her Müslüman günahkâr olarak kalmaya devam eder.

Buna göre farz-ı kifayenin, bazılarının onu yapmasıyla diğerlerinden düşmesi şeklinde söylenmesi hatadır. Bilakis farz-ı kifaye, bazıları onu bizzat yaparsa-yerine getirirse diğerlerinden düşer. O zaman onun düşmesi, emr-i vakidir; çünkü talep edilen amel, yapılmış ve olmuştur. Dolayısıyla geriye onun yapılması için bir alan kalmamıştır. İşte farzı- kifaye budur ve o, tıpkı farz-ı ayn gibidir. Buna göre İslam Devleti’nin kurulması, tüm Müslümanların, yani Müslümanlardan her birinin üzerine farzdır. Dolayısıyla İslam Devleti kuruluncaya kadar Müslümanların herhangi birinden bu farz düşmez. Dolayısıyla da bazıları İslam Devleti’ni kurma işini yapmış olsa da İslam Devleti bizzat kurulmadığı sürece Müslümanların herhangi birinden bu farz düşmez, her bir Müslüman için farz olarak kalmaya devam eder ve İslam Devleti kuruluncaya kadar her bir Müslüman günahkâr olarak kalmaya devam eder. Bu yüzden İslam Devleti’nin kurulması için çalışmaya başlayıp kuruluncaya kadar bunu yapmaya devam etmediği sürece hiçbir Müslümandan günah düşmez.

Böylece farz-ı kifaye, her Müslümanın üzerinde farz olarak kalmaya devam eder ve talep edilen amel yapılıncaya kadar bu farz düşmez.]

28/5/2009 tarihli soru cevapta şöyle geçmektedir:

(…b- İslami hayatı yeniden başlatmak için çalışmak ise farz-ı kifayedir ve gerçekleşmediğinden dolayı herkesten talep edilen olmuştur. Dolayısıyla İslami hayatı başlatmak için çalışmayı üstlenenler hariç gerçekleşinceye kadar onların tamamı günah işlemiş olurlar…)

Umarım cevap açıklığa kavuşmuştur. Bilen ve hüküm verenlerin en hayırlısı Allah’tır.

Kardeşiniz

Ata İbn Halil Ebu Raşta

H. 10 Recebu’l Hayr1443 M. 12/02/2022

PDF'i indirmek için tıklayınız

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.