Kürt Meselesi ve Çözüm Önerileri
Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Üyesi Sayın Muhammed Emin Yıldırım gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. - KÜRT MESELESİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ - SREBRENİTSA KATLİAMININ 26. YILDÖNÜMÜ - CAMİLERDE SAFLARI SIKLAŞTIRMA ZAMANI
Haftalık Değerlendirme Toplantısı
KÜRT MESELESİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Kıymetli Müslümanlar Sayın Basın Mensupları
Bu hafta toplantımıza, Türkiye’nin uzun yıllardır çözemediği bir mesele ile Kürt Meselesi ile başlamak istiyorum. Malum uzun yıllardır Türkiye’de siyasi partiler, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve farklı birçok kesim Kürt Meselesi ve Terör Sorunu’nun çözümü için öneriler sunuyor, çözüm arayışları kapsamında çalışmalar yapıyorlar. Siyasi partiler iktidara geldiklerinde sorunun çözümü için güya adım atıyorlar. 40 yıla yakındır çözülemeyen terör sorunu, 100 yıldır tanımlanamayan Kürt meselesi hala daha masada duruyor. Siyasi partiler, iktidar ve hükumetler ya güvenlikçi siyaset ile ya da demokratik yöntemlerle meseleye çözüm aradılar. Ancak ne Kürt Meselesinin kaynağı olan Milliyetçilikten ödün verdiler, ne de terör sorununun asıl kaynağı olan Batılı devletlerle işbirliğinden geri durdular. Hal böyle olunca da hem Kürt Meselesi hem de terör sorunu konusunda nihai bir çözüm bulunamadı.
En son demokratik çözüm sürecinde masa devrilmiş ve yeniden güvenlikçi politika ile süreç devam etmişti. Malum Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz cuma günü Diyarbakır’a bir ziyaret gerçekleştirdi ve orada yapılan toplantı ve açılış programlarında bu meseleye ilişkin açıklamalar yaptı. Erdoğan “küresel emperyalizmin Türkiye’de yaklaşık bir buçuk asırdır kaşıdığı bir yarayı kapatmak için, çözüm sürecini biz başlattık, ama çözüm sürecini sonlandıran biz olmadık.” dedi. Cumhurbaşkanı Çözüm sürecini HDP’nin kötü niyeti ve art niyetli gizli gündeminin sonlandırdığını ifade etti.
Kıymetli Müslümanlar!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Diyarbakır ziyareti ve yaptığı açıklamalar önümüzdeki süreçte Kürt Meselesi ve Terör Sorununun tekrar siyasetin ana gündem maddesi olacağına bir işarettir. Ancak iktidar ve diğer siyasi partiler bu meseleyi gerçekten çözmek için mi gündeme alıyorlar dersek asla Hayır! Bunlar tamamen seçim sathı mahalline girilirken Kürt Meselesi üzerinden yeni ittifak arayışları, seçim ortaklıkları için yapılan siyasi hamlelerdir. Başka bir şey değil. Eğer Cumhurbaşkanı gerçekten Kürt Meselesini çözmek istese konuşmasında dile getirdiği bu yarayı kaşıyan sömürgeci Batı ile işbirliğine, ortaklığa devam etmezdi. Sorunun kaynağı olan ABD ile müttefiklik devam ederken soruna çözüm bulamazsınız Sayın Erdoğan! Kürt Meselesi ve Terör Sorunu öyle Diyarbakır Cezaevini boşaltarak kültür merkezine çevirmek gibi nostaljik adımlar ile çözüme kavuşmaz. Çözüm için, Diyarbakır Cezaevi değil İncirlik Üssü’nün boşaltılması lazım.
Değerli Müslümanlar!
Hizb-ut Tahrir olarak Kürt Meselesi ve Terör Sorununa yönelik çözüm arayışları kapsamında bu güne kadar birçok çalışma yaptık. 2016 yılında “Sömürgeciler Gitsin Terör Bitsin” başlıklı uzun soluklu bir kampanya yaptık. Gerçekleştirdiğimiz Konferans ve panellerde çözüm önerilerimizi açıkladık. Yine Doğu ve Güneydoğu illerine yaptığımız ziyaretlerde Sivil Toplum Kuruluşu ve medya temsilcileri ile, kanat önderi ve siyasilere görüşlerimizi aktardık. Kürt Meselesi ve Terör Sorununa yönelik sağlıklı bir çözümün ortaya konulabilmesi için, öncelikle sorunun doğru şekilde analiz edilmesi ve müsebbiplerinin ortaya çıkartılması gerekir. Zira doğru teşhis, doğru çözümü de beraberinde getirir.
Bu kapsamda bugün terör meselesinin çözümüne yönelik atılması gereken adımları bir kez daha hatırlatıyoruz.
1-Laiklik ve sınırsız özgürlük yalanları ile insanlığı aldatan demokrasi gibi tüm beşeri sistemlerden yüz çevrilmeli yerine yeniden İslami bir sistem olan Raşidi Hilafet kurulmalıdır.
2-Toplumu, bir binanın tuğlaları gibi birbirine bağlayacak tek bağ kuşkusuz İslâm akidesidir. Öyleyse vakit geçirmeden İslâm akidesi, hayatın tüm alanlarında hâkim pozisyona yükseltilmelidir.
3-Teröre destek veren sömürgeci ülkelerle ilişkiler kesilmelidir. İngiltere ve ABD büyükelçilikleri olmak üzere Türk-Kürt ayrışmasını destekleyen, körükleyen devletlerin tüm elçilikleri kapatılmalıdır.
4-Müslümanların aleyhine olan tüm anlaşmalar yok hükmünde sayılmalıdır. Boğazların, sınırların, yeraltı ve yerüstü zenginliklerimizin kullanım haklarını dahi yasaklayan bu tür anlaşmalar var olduğu sürece bağımsızlıktan, siyasi iradeden ve çıkarlarımızdan bahsetmek abesle iştigaldir.
5-Sömürgecilerden bağımsız olan sahih bir ekonomik sistem geliştirilmeli Doğu ve Güneydoğu bölgesine iktisadi yatırımlar hızlandırılmalıdır.
6-Müslümanlar arasında İslam kardeşliği yeniden tesis edilmeli, ulus ve Milliyetçilik üzerinden yürütülen düşmanlaştırma politikasına son verilmelidir.
7-Ayrımcı politikalar, zorunlu ve doğal göç, terör örgütünün tek muhatap kabul edilmesi gibi hatalardan dönülmeli ve bir daha tekrar edilmemelidir.
Sonuç olarak her meselede olduğu gibi bu sorunun da köklü çözümü, İslam’da ve İslami bir hayatı başlatacak olan İslami bir yönetimdedir. Ecdadımız İslam ile üç kıtaya hükmetmiş ve yeryüzünde adaletin temsilcisi olmuştur. Öyleyse İslam’ı hayatımıza hâkim kılacak olan Raşidi Hilafet devletinin yeniden tesis edilmesi gerekmektedir. Yeniden Allah’ın indirdikleri ile hükmedilmesi gerekmektedir. Bugün güce ve kuvvete sahip olanlar için en büyük hayır, bunun ikamesi için çalışmak olacaktır.
SREBRENİTSA KATLİAMININ 26. YILDÖNÜMÜ
Bundan tam 26 yıl önce Avrupa’nın göbeğinde insanlık belki de o zamana kadar şahit olmadığı bir katliama, bir vahşete tanık oldu. Bu öyle bir vahşetti ki; II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da yapılan en büyük katliam ve soykırım olarak hafızalara kazındı. Sırplar 1995 yılında Srebrenitsa’da soykırım yaptı. Bütün dünyanın gözü önünde sadece 5 günde 8 binden fazla, toplamda ise 312.000 Boşnak Müslüman sözde barış için orda bulunan BM gözetiminde acımasızca katledildi. Sırpların gözü o kadar dönmüştü ki; şehirde askerlik çağındaki tüm erkekler, bir otobüse bindirilerek kurşuna dizildi. Ardından genç, yaşlı, kadın, erkek demeden önlerine gelen herkesi öldürdüler.
Ve aradan geçen 26 yıla rağmen Srebrenitsa’nın acısı dinmedi. Hala hafızalardaki tazeliğini koruyor. Aslında bizler kafir Batı’nın ne kadar barbar olduğunu onların kanlı tarihinden biliyoruz. Suriye’de Doğu Türkistan’da, Filistin’de, Yemen’de ve daha birçok İslam beldelerinde işledikleri katliamlardan onları tanıyoruz. Bizler onların tüm kinlerinin ve düşmanlıklarının geçmişte olduğu gibi bugün de İslam’a ve Müslümanlara olduğunu biliyoruz.
Kıymetli Müslümanlar;
Aslında yaşanan tüm bu acı ve zulümlerin elbette bazı sebepleri vardır. Şayet sömürgeci kafirler bugün çok rahat bir şekilde Müslümanları katlediyorlarsa bunun en önemli sebebi Müslümanların koruyucu kalkanlarını kaybetmiş olmalarıdır. Devletlerini kaybetmiş olmalarıdır! Halifesiz ve sahipsiz olmalarıdır! Diğer sebep ise Müslümanlara yapılan bunca zulüm karşısında ümmetin başındaki yöneticilerin sessizliği bürünmeleridir. Sadece içi boş kınama mesajları yayınlamalarıdır. Bundan daha kötü ve daha rezilce olanı ise terörün ele başları olan BM ve NATO gibi şer yapılarıyla birlikte hareket etmeleri onların cürümlerine ortak olmalarıdır. Evet kafir devletlere bu cesareti verenler İslam’a ve Müslümanlara açıkça ihanet eden işbirlikçi yönetimlerdir.
İşte bakınız. Türkiye yöneticileri hiç ibret almadan aynı karanlık yolda yürümeye devam ediyor. İşgalci katil Amerika ve NATO’nun habis çıkarları için Afganistan’da kalmak için adeta can atıyor. Daha dün akşam cumhurbaşkanı Erdoğan Yahudi varlığının sözde Cumhurbaşkanı ile uzun bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Erdoğan görüşmeye ilişkin yaptığı açıklamada “ülkelerimizin birçok alanda yüksek iş birliği potansiyeli olduğunu vurguladık.” Diyor. “siyasi farklılıklara rağmen diyaloğumuzu sürdürme konusunda anlaştık” diyor.
Sayın Erdoğan daha Ramazan ayında katledilen 1000’lerce Filistinli kardeşimizin kanı kurumamışken, Gazze hala bir açık hava hapishanesiyken, Kudüs, Mescidi Aksa ve bir bütün olarak Filistin işgal altındayken ne çabuk da normalleşmeye koşuyorsunuz! Hiç mi ar etmiyorsunuz? Yahudi varlığı İsrail’in çocukları öldürmeyi çok iyi bildiğini siz söylemiyor muydunuz? “İsrail terör devletidir” demiyor muydunuz? BM kürsülerine elinizde Filistin haritasıyla çıkan siz değil miydiniz? Ne değişti, ne elde ettiniz, BM size ve Müslümanlara zulümden ve zilletten başka ne verdi? Kendi koltuklarınızı korumak için Müslümanları kafirlerin insafına terk etmekten ne zaman vazgeçeceksiniz, Daha ne zamana kadar Müslümanları aldatmaya çalışacaksınız?
Eğer kalbinizde biraz Allah korkusu kaldıysa, Srebrenitsa ve diğer beldelerdeki Müslümanlar gerçekten sizin için değerliyse, BM NATO gibi sömürgeci kuruluşlardan derhal ayrılın. Müslümanları katleden Amerika Rusya Çin ve İsrail gibi devletlerle ilişkilerinizi bitirin. Gücün ve menfaatin değil hakkın ve doğrunun yanında olun. Acizde olsanız samimi olun. En azından bunu yapın.
Son olarak Sırp kafirlerinin katlettiği Boşnak Müslüman kardeşlerimizi bir kez daha rahmetle anıyorum. Geride kalanlara Rabbimizden sabır ve metanet diliyorum.
CAMİLERDE SAFLARI SIKLAŞTIRMA ZAMANI
1 Temmuz itibariyle Pandemi kısıtlamaları kaldırılarak daha önce yasak olan birçok alanda normalleşme başladı biliyorsunuz. Şehirlerarası seyahat kısıtlamaları toplu taşımlardaki yasak kararları sona erdirildi. Sinema ve tiyatro salonları, kafe ve restoranlar kahve ve kıraathaneler herhangi bir kısıtlama olmaksızın yeniden açıldı. Nikah ve düğünlerde yeniden halay çekip dans etmeye izin verildi. Konserler ve festivallerde burun buruna eğlenmenin önünde bir engel kalmadı. Kısaca hayat Pandemi öncesine döndü, her şey normalleşti. Tek bir şey hariç. O bir şey nedir biliyor musunuz? Camide omuz omuza saf tutup namaz kılmak. Hani her zaman vakit namazlarında duyduğumuz bir söz var ya, “safları sıklaştıralım” diye. İşte o hala yasak. Evet İslam’ın cemaat namazları için farz kıldığı safları sıklaştırmak hala yasak. Sözde tedbir gerekçesiyle camilerde uygulanan ucube mesafe uygulaması hala devam ediyor.
İlginçtir konuyla ilgili ne yöneticilerden ne de diyanetten bir açıklama yapılmıyor. Her konuda esip gürleyen istismarcı Muhalefet partileri de tek kelam etmiyor. Kısacası Müslümanların namazı ve ibadet düzeni kimsenin umrunda değil. Eğer biz tepki verip saflarımıza sahip çıkmazsak bu keyfi yasak bu bidat uygulaması bitecek gibi görünmüyor.
Aziz Müslümanlar!
Camiler sadece namaz kılma mekanı değildir. Cami bir sığınaktır aslında. Cami bir korunaktır. Cami bir dertleşme mekanıdır. Saf düzeni, İslam’ın birliğe, bütünlüğe, iltizama verdiği önemi gösterir. Namaz kıldıracak olan imam namaza başlamadan safları kontrol eder. Cemaati uyarır ve saf düzeninde açık var ise kapatmasını, yanındaki kardeşiyle omuz omuza namaza durmasını telkin eder.
Pandemi ile birlikte sosyal mesafe kuralı denilerek saflar ayrıldı. Müslümanlar birbirinden koptu ve uzaklaştı. Cuma namazlarında saf düzeni diye bir şey kalmadı. Herkes boş bulduğu bir yerde namaza durarak Cuma namazını eda etmeye başladı. İslam’ın getirdiği saf düzeni, birlik, bütünlük, iltizam yok edildi. Kapalı alanlar dahil olmak üzere tüm yasaklar kalktı ama Cuma namazındaki sosyal mesafe ayrıştırıcılığı olduğu gibi duruyor. Tatil beldelerinde omuz omuza çılgınca eğlenmek serbest iken camilerde omuz omuza saf tutmak hala yasak! Siyasi parti kongrelerinde omuz omuza tezahürat yapmak serbest iken camilerde omuz omuza saf tutmak hala yasak! Turizm sezonu girer girmez tüm yasakları kalktı ama Camilerde saf tutmak hala yasak!
Şimdi buradan yöneticilere soruyorum! Camiler sizin için ne anlama geliyor? Otobüslerde, dolmuşta, metroda, uçakta, tatil beldelerinde, restoranlarda, kongrelerde, AVM’lerde bulaşmayan virüs abdest alınarak girilen Allah’ın evlerinde mi bulaşıyor? Tüm alanlara ve etkinliklere HES kodu ile katılım serbest iken neden aynı yöntem camiler için kullanılmıyor? Cevap açık çünkü Cuman namazından maddi bir gelir elde edilmiyor da ondan!
Yine soruyorum. Risk grubunda olduğunu söylediğiniz herkese neredeyse aşı uyguladınız. Şayet bu aşılar gerçekten virüsten koruyorsa Camilerdeki yasak neden devam ediyor? Korumuyorsa uzun vadeli yan etkilerini bilmediğiniz bu aşıları topluma neden uyguluyorsunuz?
Değerli Müslümanlar Sayın Basın Mensupları!
Saf düzeni, namazın rukünlarından bir rukündür! O olmazsa namaz eksik kalır! O olmazsa Müslümanlar darmadağın olur! İslam’ın emrettiği saf düzeni Allah Rasulü’nün şu hadisinde belirttiği gibidir:
“Safları düzgün tutun, omuzları bir hizaya getirin, boşlukları doldurun, safa girerken kardeşlerinize, ellerinizi hafifçe dokundurun, şeytana açık yerler bırakmayın. Kim safları sık tutarsa Allah onu hayra eriştirir. Kim de saflar arasında boşluk bırakırsa Allah onu hayra eriştirmez”
Ey Müslümanlar muhterem kardeşlerim. Allah’ın hayrına ulaşmak için saflarımızı sıklaştıralım. Omuz omuza saflar oluşturalım! İslam’ın bize gösterdiği saf düzeninde namazlarımızı hep birlikte eda edelim. Müslümanlar birbirine mesafeli olduğunda değil, bir bina gibi saf saf kenetlendiğinde güven ve huzur içinde olurlar. Camiler, bu birlikteliğin öğrenilip vücut bulduğu yerlerdir. Öyleyse namazımıza ve cemaatimize sahip çıkalım. Saflarımızı yeniden sıklaştıralım
Son olarak yöneticilere tekrar çağrıda bulunuyorum.
İslam’ın ruhsat vermediği ve hali hazırda bilimsel hiçbir karşılığı kalmayan en önemlisi de Müslümanlara cemaat olduğunu unutturan ucube mesafe uygulamasına acilen son verin. Korona’dan çok daha ölümcül olan kapitalizm virüsünü camilerimizden ve saflarımızdan çekin!
Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
13 Temmuz 2021
#hizbuttahrir#hizbuttahrir türkiye#hilafet#islam#müslüman#gündem#gündem değerlendirmesi#kürt meselesi#kürt meselesi nasıl çözülür#kürt#srebrenista katliamı#srebrenista#bosna#bosna hersek#cami#camiler#saflar#safları birleştirelim#safların arasını ayırmak bidattır#saf#saf düzeni
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!