Servetlerin Kontrolü Bir Avuç Zengin Zümreye Verilirken, Halk Fakir Bir Hayata Mahkum Ediliyor
Ekonomik krizin zirve yaptığı böylesi bir zamanda bile sırf Cumhuriyetin yıldönümüne yetişsin diye milyonlarca para harcayıp opera ve bale salonları yaptılar. Sonra da hiç utanmadan, tarihlerine, ecdatlarına karşı saygılarını yitirerek bu sahnelerde Mimar Sinan’ın, Kanuni’nin kemiklerini sızlatan opera gösterisi düzenlettiler. Demek ki Taksim’e camii yaptırmanın bir siyasi amacı varmış. Demek ki Takisim’e yeni Atatürk Kültür Merkezi inşa etmenin de başka bir siyasi amacı varmış.
29 EKİM KUTLAMALARI
Pazartesi günü 1 Kasım saltanatın kaldırılışının 99. yıldönümüydü. Geçtiğimiz hafta Cuma günü ise 29 Ekim Cumhuriyet’in ilanının 98. yıldönümüydü. Önce Osmanlı Hilafet Devleti’nin beli kırıldı, bir yıl sonra yönetim şekli değiştirildi ve akabinde 3 Mart 1924’te Hilafet’in kaldırılmasıyla Osmanlı Hilafet Devleti büsbütün dünya sahnesinden çıkarıldı. Hilafet yönetiminin yerini cumhuriyet rejimi, İslam nizamının yerini laiklik düşüncesi, İslami hükümlerin yerini beşeri hükümler aldı. Kısaca zincirin halkaları tek tek kopunca; değerlerimizi, kültürümüzü, izzet ve heybetimizi daha fazlasını devletimizi kaybettik.
Cumhuriyetin ilanı bu zincirin sondan bir önceki halkasıydı. Onun ilanı Müslümanlar için kâbus dolu günlerin habercisiydi. Bu sebeple Müslümanların İslam ile bağının koparıldığı o gün, batıya benzemekle övünen laiklerin, Kemalistlerin ve İslam düşmanı taifenin bayramı olabilir. O gün bütün imkanlarıyla İslam akidesine savaş açmış batı destekli işbirlikçilerin bayramı da olabilir. Lakin, İslam’ın rahmeti ile sahip olduğu zenginliği laik Cumhuriyete bağlayan statükocu Müslümanlardan bazıları da o günü bayram olarak kutladılar. Evet nimetleri ile külfetlerini ayırt edemeyenler, dost ve düşmanını tanıyamayanlar, tarihinden bi-haber, kültürüne uzak, dinine ve akidesine kayıtsız kalan bazı kimseler de Cumhuriyet’in “faziletlerini” sayarak o günü bayram olarak kutladılar. Cumhuriyet kutlu olsun dediler, o günü bir bayram edasında idrak edebildiler. Üstelik darbe dönemlerindeki gibi cami minberlerinde Cumhuriyet’i överek onu hutbelerin bir parçası haline getirdiler.
Fakat her şeye rağmen bütün bunlar güneş gibi parlayan gerçekleri örtmeye yetmiyor, yetmez de... Bu kutlamalar ve Cumhuriyet için dile getirilen söylemler olsa olsa içlerini kemiren korkuların dışa vurumudur. Zira biz biliyoruz ki, Cumhuriyet halka tepeden bakan elitist bir rejimin adıdır. Bu rejim, Müslümanları aşağılayan, İslami değerleri ayaklara altına alan seküler sistemin ta kendisidir. Yine bizler biliyoruz ki Cumhuriyet, İslam Hilafet Devletinin ortadan kaldırılması için atılmış en önemli adımdır. Devrim kanunlarının hızlıca yürürlüğe girdiği, laik inkılapların hayat bulduğu yönetimin adıdır Cumhuriyet...
İngilizler için, ingiliz işbirlikçileri ve onların yolunda giden partiler ve yöneticiler için Cumhuriyet İslam’a karşı kazanılmış bir devrimdi. İngilizler yüzyıllardır başaramadıkları şeyi başardılar, siyasi olarak kazandılar, Müslümanların İslam ve Kur’an ile bağını kopardılar. Peki bugünkü yöneticilere ne oluyor? Cumhuriyet’e neden bu kadar paye yüklüyorlar, neden öve öve bitiremiyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan bir taraftan Türkiye’deki İngiliz güdümlü Kemalist taifeye, cumhuriyetçi partilere karşı sert söylemler ile yükleniyor. Diğer yandan da ortak noktaları olan Cumhuriyet konusunda oldukça hassas davranıyor. Bütün siyasetini Cumhuriyetin 100. yılına denk gelen “hedef 2023” sloganıyla domine ediyor. 2023 ile halktan oy istiyor. 2023’ü adeta kutsal bir yıl gibi gösteriyor. Cumhuriyet devrimlerine uygun bir şekilde yeniden inşa edilen Atatürk Kültür Merkezi’nin açılışını yapıyor. ‘‘Bu eser eski Türkiye ve yeni Türkiye fotoğrafının en belirgin şekilde görüldüğü yerdir’’ diyerek takındığı tavrı net bir şekilde ortaya koyuyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha önce defalarca kez “biz Ak Parti olarak Cumhuriyetin teminatıyız” demişti. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra siyaseten kavgalı olduğu ulusalcı Kemalistlerle masaya oturmuş, kurumlar üzerinden güç paylaşımına gitmişti. Fakat ne yaparsa yapsın ne Kemalistler ne ulusalcılar ne de başkaları asla Erdoğan’dan razı olmayacaklar, olmazlar.
Cumhurbaşkanı AKM’nin açılış konuşmasında: "Cumhuriyetimizi kuranlara borcumuzu, 2023 hedeflerimizi ortaya koyarak ve bunları gerçekleştirmek için gece gündüz çalışarak ödemenin gayreti içerisindeyiz.” Dedi. Sonrada “Hiçbir engelin, hiçbir tuzağın, hiçbir saldırının bizi Cumhuriyetimizin 100. yılı için belirlediğimiz hedeflere ulaşmaktan alıkoymasına izin vermeyeceğiz." Diye de ekledi. Ne geçen zaman ne de yaşanılanlardan alınması gereken onca ibret varken hiç ibret alınmamış. 20 yılda ne kadar taviz verdiyseniz hep arkadan hançerlendiniz. Kiminle masaya oturduysanız aldatıldığınızı söyleyip masadan kalktınız. Batıdan talep ettiğiniz onca yardım hep geri çevrilmiş, Avrupa’ya bel bağlayan her kurumdan darbe yemişsiniz. Neden, çünkü Rabbimizin şu kavlini hep göz ardı ettiniz, anlamadınız anlamak istemediniz:
وَلَنْ تَرْضٰى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارٰى حَتّٰى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْؕ
“Onların dinine uymadıkça Yahudiler de Hristiyanlar da asla senden razı olmayacklardır.
Kıymetli Müslümanlar; anlamak istemeyen anlamasın, dinlemesin. Fakat biz doğru bildiklerimizi söylemeye devam edelim. Kreşler ve ilk okullarda Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle Atatürk büstünün önünde secde ettirilen çocukların görüntülerini gördünüz. Her sene tekrar eden anıtkabir ziyaretlerini ve heykel önlerinde yapılan saygı duruşlarını izliyorsunuz. Bütün bunlar Müslümanların oyu ile iktidar olan muhafazakar hükümetlerin eliyle meşruiyet kazanıyor. Bunlar Cumhuriyeti ulusalcı Kemalistlerden, laiklerden daha çok sahipleniyorlar daha çok koruyorlar. Parti programlarında bunu yazdılar, konuşmalarında bunu dillendirdiler. Belkide gizli ajandalarında Cumhuriyetin korunmasına dair daha ne projeler vardır bilmiyoruz. Ekonomik krizin zirve yaptığı böylesi bir zamanda bile sırf Cumhuriyetin yıldönümüne yetişsin diye milyonlarca para harcayıp opera ve bale salonları yaptılar. Sonra da hiç utanmadan, tarihlerine, ecdatlarına karşı saygılarını yitirerek bu sahnelerde Mimar Sinan’ın, Kanuni’nin kemiklerini sızlatan opera gösterisi düzenlettiler. Demek ki Taksim’e camii yaptırmanın bir siyasi amacı varmış. Demek ki Takisim’e yeni Atatürk Kültür Merkezi inşa etmenin de başka bir siyasi amacı varmış. İlkesizlik, vizyonsuzluk böyle bir şey demek ki.
G20 ZİRVESİ VE BİDEN-ERDOĞAN GÖRÜŞMESİ
Geçen hafta Gündem Değerlendirme Toplantımızda Büyükelçiler krizi hakkında konuşurken Cumhurbaşkanı Erdoğan’da buradan bir çağrı yapmıştık. 5 yıl önce sömürgeci devletlerin büyükelçiliklerine verdiğimiz mektubu hatırlatarak, Sayın Cumhurbaşkanı bu mektupta geçen çağrının aynısını sizde yapın demiştik. Sömürgeci devletlerin büyükelçilerini ülkemizden kovun, kan, kaos ve katliamdan beslenerek terör estiren elçilikleri kapatın demiştik. İslâm beldeleri bu devletlerin terör eylemlerinizden, çıkardıkları kaos ve kargaşadan çok çekti, bunların gözünün yaşına bakmayın demiştik. Çıkın açık ve net olarak söyleyin! Bu çağrının aynısını sömürgeci devletlerin elçiliklerine sizde yapın. Roma’ya bakmayın, orada Biden ile vereceğiniz dostluk görüntüsünden medet ummayın demiştik. sırtınızı ABD’ye dayamayın çünkü bu sömürgeci devletlere güven olmaz, onların şerrinden emin olmanın tek yolu Allah’ın hükmüne dönmektir diye uyarmıştık.
Ne oldu, Cumhurbaşkanı Erdoğan sözümüzü dinlemedi, başkan seçilmeden önce Türkiye iktidarını eleştiren Biden’a gitti. Nisan ayında kendisi ile yaptığı telefon görüşmesinde 1915 Ermeni olaylarını “soykırım” olarak tanıyacağını haber veren Biden’den medet umdu. Büyükelçiler krizini planlayan ABD ile Roma’da masaya oturdu. ABD’den; S400 ler, F35 ve F16 lar meselesi ile ilgili bir şeyler umdu. Ne umdu ne buldu şimdi siz söyleyin kıymetli Müslümanlar! Biden ile yaptığı görüşmeden ne S400 ne F35 ve F16 meselesi ne de Afganistan’da Türkiye’nin konumu ile ilgili somut hiçbir şey çıkmadı. Sadece Türkiye’ye tehdit oluşturan PKK-YPG’nin ABD tarafından desteklenmesi hakkında Biden’a üzüntülerini beyan etmekle yetindi. Biden-Erdoğan görüşmesinden Türkiye’yi memnun eden bir netice çıkmadı.
Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler dün de bugün de Türkiye’nin lehine ve çıkarına olmadı olmayacak. ABD her defasında Türkiye yöneticilerini aşağıladı ama onlar ABD’yi “dost ve müttefik” olarak görmeye devam ediyorlar. Türkiye yöneticileri halkının çıkarlarını korumak yerine kendi koltuklarını korumak uğruna sömürgeci ABD ve Batılı kafirlerin çıkarlarını korumak için çalışıyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir kez daha çağrı yapıyoruz.
Sayın Erdoğan; Büyük devletlere diş geçirmek, hele sömürgeci süper güçlere kafa tutmak zor bir iştir. İman, irade, azim ve kuvvet gerektirir. İman, irade, izzet ve kuvvete nedere biliyor musunuz? İslam’da İslam’ın devleti olan Hilafette... İslam’dan yüz çevirenler, İslam ahkamını hayatlarından silenler, Rableri ile bağlarını koparanlar, ümmetlerine sırtını dönenler mazlum halklara liderlik edemezler. Mazlumların ve tüm İslam ümmetinin liderliği ancak ve sadece Nübüvvet metodu üzere kurulacak olan Raşidi Hilafet Devleti ve Raşid Halifelere nasip olacaktır. Bunu nasıl görmüyorsunuz? İslam coğrafyasına bir bakın, ABD ve Batı ile iş tutan hangi lider, hangi yönetici izzet ve şeref ile anılıyor bugün.
وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَلِرَسُولِه۪ الْعِزَّةُ وَلِلّٰهِ
“...izzet Allah'a mahsustur ve Peygamberi ile mü'minlere mahsustur...” (Münafikun 8)
Allah’ın izniyle çok yakında Hilafet Devleti ile Müslümanlar ferahlayıp izzet ve güç sahibi olacaklar. ABD ve sömürgeci batı ise büyük devlet neymiş o gün görecekler. Bu önemli fırsatı kaçırmayın! Allah Subhanehu ve Teala o günleri yakınlaştırsın inşaAllah.
SANAYİ DOĞALGAZI VE LPG’YE YENİ ZAMLAR
Önceki gün BOTAŞ yeni bir zam açıklaması yaptı. Yapılan açıklamaya göre “artan maliyetler” gerekçe gösterilerek sanayide kullanılan doğalgaza %48,40 zam yapıldı. Bu fahiş zamma gerekçe olarak gösterilen “Artan maliyetler” kelimesini lütfen aklınızda tutunuz.
Kışın yaklaşması ile birlikte elektrik, doğalgaz ve akaryakıt fiyatları başta olmak üzere hemen hemen her şeye zam geldi. Bu zamlar öyle 3’er 5’er değil, %40, %50 oranlarında zamlar. Artık durum öyle bir noktaya geldi ki zamla yatıp zamla kalkıyoruz. Daha vahim olanı ise hiçbir devlet yetkilisinin bu kötü gidişin ne zaman son bulacağını bilmiyor olması. Biz yıllardır bu ekranlardan ekonominin kötü olduğunu, kötü bir sistem üzerine kurulduğunu ve kötü bir şekilde yönetildiğini söylüyoruz. Sadece biz değil, esasında tüm herkes bunun bilincinde. Fakat sırf hükümete laf gelmesin, seçim zamanı oy kaybı olmasın diye hükümet kanadı ısrarla sorun yokmuş gibi davranıyor. Göstermelik ekonomi paketleri ve sondaj gemileriyle vatandaşa umut satmaya devam ediyor. Sosyal medyanın gücü ile de olumsuz gelen tepkileri ustalıkla manüpüle ediyorlar.
İşte dün yapılan bu doğalgaz zammını da meskenlere değil, sanayiye yapıldığını söyleyip savunuculuğunu yaptılar. Oysaki sadece son bir yıl içerisinde sadece doğalgaza defalarca zam geldiğine şahitiz. Aynı şekilde elektrik ve akaryakıta da peş peşe zamlar gelmişti. Daha dün gece yine LPG’ye zam geldi. Dedik ya zamla yatıyoruz, zamla kalkıyoruz…
Hadi bir an için onların penceresinden bakalım. Ne demişti BOTAŞ: “artan maliyetler”i gerekçe göstermişti. Sanayi sektörüne kullanılan doğalgaz, üreticilerin üretim maliyeti kalemlerinden biridir. Dolayısıyla yapılan bu zam, tüm ürünlerin üretim maliyetlerini artıracağı için, üreticiler burada oluşan fiyat artışını, tüm mal ve hizmetlere mecburen yansıtacaklar. Bu durum, vatandaşa tekrardan zam olan geri dönecek. Öyle bir kısır döngü var ki; devlet artan maliyetleri gerekçe göstererek elektriğe, doğalgaza, akaryakıta zam yapıyor. Üretici bu maliyetleri gerekçe göstererek mal ve hizmet fiyatlarını artırıyor. Bu fiyatlar halka enflasyon olarak geri dönüyor. Enflasyonu gerekçe gösteren devlet tekrardan zam yapıyor. Allah aşkına vatandaşı her geçen gün çıkmaza iten bu kısır döngü ne zaman son bulacak? Eline geçen paranın her geçen gün değeri düşmekteyken, bir de bu zamlar ile nereye kadar dayanabilecek? Bu halk ne zaman rahat bir nefes alacak? Üzülerek söylüyoruz ki; bu saatten sonra hiçbir zaman… Çünkü gelinen nokta itibariyle bu sürecin ne zaman son bulacağını, ne zaman düzeleceğini ve hatta ne şekilde düzeleceğini hiçbir devlet yetkilisi, hiçbir yönetici bilmiyor. Zaten bu seviyeye gelinmiş olması bile bilgisizliğin sonucu değil mi?
Ekonomiyi toparlayacak olan şey, basit bir anlatım ile yerli üretimin arttırılması, ithalatın azaltılması iken, hükümet uzun zamandan beri yerli üretimi neredeyse yok etti. Ekonomi destek paketleri adı altında faizli borç para bulup bunu da bankaların finansmanlarına aktardı. Yani bankaları kurtardı. Bu borcun vadesinde ise para toplayabilmek için halkı vergi ve zam yüklerine mahküm etti. Büyük şirketlerin vergi borçlarını silip, küçük esnafı iflas noktasına getirdi. Tarım ve hayvanlığını neredeyse bitirdi. Tarlada çiftçiden kuruş ile alınan mahsül market raflarına gelene kadar 10-15 katına çıktı. Çiftçinin emeğinden çiftçinin haricinde herkes kazanç sağladı. İşyeri açıp üretim ve istihdam oluşturmak isteyen tüm girişimciler, vergi ve sgk engellerine takıldı. Nereye gitseniz harç, aidat, masraf adı altında tam bir sömürü düzeni hakim. Bu koşullarda hangi üretici, hangi girişimci, hangi yatırımcı iş yapmak istesin ki? Her zaman söylediğimiz sorunun kaynağı kapitalist nizamın faize dayalı iktisat sistemidir. Bu sistem servetin kontrolünü bir avuç zengin zümreye verirken, halkın genelini fakir bir hayata mahküm etmektedir. Binlerce esnafı değil de bir avuç bankayı kurtarmak işte bu bakışın sonucudur. Dönüp bir bakın, hangi zenginin, hangi yöneticinin hayatında ekonomik bir sıkıntı var? Hangisinin geçim diye bir derdi var? Hiçbirisinin… Çünkü onlar; “demokrasi” diye uydurdukları yalan bir kelime ise kamuya ait olan servetleri gasp ederek refah bir hayat sürüyorlar. Halkı ise zor hayat koşullarında yaşam mücadelesi vermeye itmişler. Sorun belli, çözüm ne peki? özüm bu sistemin bir an evvel terk edilmesi, İslam’a ve onun iktisat sistemine geçilmesidir.
Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
02 KASIM 2021
#Cumhuriyet Kutlamaları#AKM#İtalya G20 Zirvesi#Biden#Erdoğan#Kemalizm#Zamlar#Ekonomi
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!