“Sömürgeciler Gitsin - Terör Bitsin” Kampanya Sonuç Bildirgesi

BASIN AÇIKLAMALARI

“Sömürgeciler Gitsin - Terör Bitsin” Kampanya Sonuç Bildirgesi

“…Kim, bir canı başka bir cana karşılık olmaksızın veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın, yani (haksız yere) öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim de bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.” [Mâide 32]
 
İslam, nefsin ve canın korunmasına böyle bakmaktadır. Yani İslam öldüren değil, yaşatan bir dindir. Şanlı İslam tarihine baktığımızda bunu net olarak görebiliriz. Çünkü bizler, “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” diyerek devlet adamına öğüt veren bir ecdadın torunlarıyız.
 
Ülkemizde yaşanan terör olaylarına yönelik sağlıklı bir çözümün ortaya konulabilmesi için, öncelikle sorunun doğru şekilde analiz edilmesi ve müsebbiplerinin ortaya çıkartılması gerekir. Zira doğru teşhis, doğru çözümü de beraberinde getirecektir.
 
Terör meselesinin çözümü, esasen çözüm iradesine sahip olan yöneticiler için çok zor değildir. Zira terör meselesini gerçekten çözmek isteyen yöneticilerimiz olsaydı, bu mesele bu kadar uzun sürer miydi? Bakınız, PKK’nın silahlı saldırılara başladığı 1984 yılından bugüne kadar 6 Cumhurbaşkanı, 19 hükümet, 9 Genelkurmay Başkanı, 27 İçişleri Bakanı görev yapmasına ve bu süre zarfında olağanüstü hal, sınır ötesi operasyonlar ve benzeri tüm uygulamalar gerçekleştirilmesine rağmen sorun çözülememiş, aksine artarak devam etmiştir. Çünkü sorunun asıl kaynağı olan demokratik esaslar ve milliyetçi politikalar halen daha devam etmekte ve ne ilginçtir ki sorunun çözüm zemini olarak gösterilmektedir.
 
Cumhuriyet tarihi boyunca meselenin halli konusunda; “Kürt sorunu, terör sorunu, demokrasi, insan hakları, özgürlüklerin korunması, çoğulculuk, anayasal vatandaşlık, sivil toplum ve hukukun üstünlüğü” gibi kavramlar üzerinde durularak, çözüme yönelik birçok adım atılmıştır. Bu çözüm planlarını incelediğimizde ise, meselenin iki noktada değerlendirildiğini görmekteyiz.
1- Meseleyi güvenlik açısından ele alıp, askeri tedbirlerin öne çıkartıldığı yaklaşımlar,
 
2- Meseleyi siyaset açısından ele alıp, demokratik çözüm üreten yaklaşımlar,
 
Ancak her iki yaklaşım neticesinde de istenilen sağlıklı çözüme ulaşılamamıştır ki, terör bugün halen daha canımızı yakmakta, masum insanları katletmekte ve şiddetli bir şekilde devam etmektedir. Bu mesele sadece son otuz senenin meselesi değildir. Meseleyi doğru bir şekilde anlayabilmemiz için, Cumhuriyeti’nin kuruluş dönemini ve bu kuruluş aşamasındaki Kemalist ideolojiyi kapsamlı bir şekilde incelememiz gerekmektedir. Bu bağlamda terörün nedenlerini şu dört hususta toplamak mümkündür. Bunlar;
 
A- Osmanlı Hilafetinin yıkılmasıyla birlikte İslami hükümlerin uygulamadan kaldırılması,
B- Cumhuriyet döneminde uygulanan tüm politikalar,
C- Sömürgeci devletlerle, özelikle de Amerika ve İngiltere ile dostluk ilişkilerinin kurulması,
D- Terörle mücadelenin sadece taşeron örgütlerle yapılması ve bu örgütlere destek veren devletleri kapsamaması,
 
İslam, Nasranîlik ve Musevilik gibi aslı tahrif edilmiş bir din değildir. Allah’ın izniyle kıyamete kadar da hem biz Müslümanların, hem de Rabbimizin koruması altında olacaktır. İslami hükümler de kıyamete kadar geçerliliğini sürdüren, zamana ve mekâna göre değişmeyen hükümlerdir. Öyleyse çözümlerimizi tam bir teslimiyetle Allah’ın Kitabı’ndan ve Rasulullah’ın Sünnetinden almalıyız. Zira Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“…Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Rasûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.” [Nisa 59]
 
“Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek, Allah'a mahsustur…” [Şura 10]

 
Bu ayetler çözümün mutlaka İslam’dan alınması gerektiğini bildirmektedir. Çözümün 
İslam'dan alınması halinde başarıya ulaşacağımızı Rabbimiz şöyle bildirmektedir:

“Ey iman edenler! Eğer Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız o size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir (başarı ve zafer nasip eder)...” [Enfal 29]
 
“…İşte bununla Allah'a ve ahiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir. Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa Allah ona bir çıkış yolu açar.” [Talak 2]

 
İşte Müslümanlar olarak meseleye bu zaviyeden bakmalıyız. Zira Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır: “Müminin ferasetinden korkun, zira o baktığı zaman Allah’ın nuru ile bakar.”

Tüm bu izahatlardan sonra terör meselesinin çözümüne yönelik atılması gereken adımları şu şekilde sıralayabiliriz:
 
1- Laiklik ve Demokrasi Gibi Tüm Beşeri Sistemlerin Kaldırılması: Yeryüzündeki tüm sorunların ana kaynağı, insanoğlunun Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın hükümlerinin yerine, sınırlı, aciz ve eksik olan aklı ile hüküm koymasıdır. Vahyin ölçü alınmadığı tüm anayasalar ve yasalar insanlığı mutlu etmeyecektir. Bunun en acı tecrübesini özellikle son bir asırda tüm dünya yaşayarak görmüştür. Esasen bir nevi dinsizlik olan laiklik ile Allah'a ait olan hâkimiyeti insana veren ve sınırsız özgürlük yalanları ile insanlığı aldatan demokrasinin esas alındığı beşeri sistemlerden vazgeçilmeli ve yerine yeniden İslami bir sistem olan Raşidi Hilafet kurulmalıdır.
 
2- Teröre Destek Veren Sömürgeci Ülkelerle İlişkilerin Kesilmesi: Bugün PKK’nın, PYD’nin, DHKP-C ve benzerlerinin arkasında Amerika, İngiltere, “İsrail” ve bazı Avrupa devletlerinin olduğu tüm delilleri ile ortadadır. O halde terör olaylarını bitirmek isteyen iradenin, bunları destekleyen devletlerle ilişkilerini kesmesi akli, siyasi ve şer'i açıdan kaçınılmazdır. Bu devletlerin büyükelçilikleri ve konsoloslukları, yaptıkları faaliyetler ve yüklendikleri misyon gereği terör sorununun çıbanbaşlarıdır. Bunlar Türkiye’de olduğu sürece, terör sorunu asla köklü bir çözüme kavuşmayacaktır. Zira Irak’ta yaşanan birtakım olayların bahane edilmesiyle Güneydoğu’ya yerleşen “Çekiç Güç” aracılığıyla Amerika’nın PKK’ya silah ve mühimmat yardımı yaptığı herkesin bildiği bir gerçektir. Suriye olaylarının ardından PKK, PYD, TAK, IŞİD ve benzeri yapılar üzerinden Türkiye’ye silah sokulduğu, değişik yerlerde büyük çaplı bombalamaların yapıldığı da bir başka gerçektir. Amerika’nın PYD’yi terör örgütü olarak kabul etmediği, aksine stratejik bir ortak kabul ettiği de açık bir gerçektir. Yine ABD tarafından terör örgütü olarak ilan edilip dünya çapında kendisine karşı “savaş” ilan edilen, fakat aynı zamanda Amerikan yapımı silahlarla desteklenen IŞİD’in eylemlerinin ve cürümlerinin kime hizmet ettiği de net olarak ortadadır. DHKP-C ve türevlerinin Avrupa’da nasıl cirit attıkları malumdur. Yani terör olaylarının arkasındaki güç, bizatihi sömürgecilerdir. Öyleyse taşeron ile patron arasındaki ilişkiyi sonlandırmak kaçınılmazdır.
 
3- Müslümanların Aleyhine Olan Tüm Anlaşmaların Yok Hükmünde Sayılması: Sömürgecilerle yapılan Lozan, Sykes-Picot, Montrö, Gümrük Birliği vb. tüm anlaşmaların bilinen ve gizlenen tüm maddeleri, Müslümanların aleyhinedir. Bu nedenle bu devletlerin planlarını uygulama ve sömürülerini devam ettirmeye dönük tüm anlaşmalar tek taraflı iptal edilmelidir. Boğazların,
sınırların, yeraltı ve yerüstü zenginliklerimizin ve diğerlerinin kullanım haklarını dahi yasaklayan bu tür anlaşmalar var olduğu sürece bağımsızlıktan, siyasi iradeden ve çıkarlarımızdan bahsetmek abesle iştigaldir.
 
4- NATO ve BM Gibi Sömürgecilere Hizmet Eden Uluslararası Kuruluşlardan Uzaklaşılması: Hali hazırda Amerika’nın dünyayı sömürmek için kendi lehine kullandığı uluslararası bir takım kuruluşlar bulunmaktadır. Amerika askeri açıdan NATO’yu, siyasi açıdan BM’yi, iktisadi açıdan da IMF ve Dünya Bankası’nı kullanmaktadır. Tüm farklılıklarına rağmen bu uluslararası kurumların tek ortak noktaları, İslam düşmanlığı ve sömürüdür. Bu yüzden bu ve benzeri tüm kuruluşlarla ilişkilerin devam etmesi, terör olaylarının son bulmasının önündeki en büyük engellerden biridir. Daha birkaç gün önce BM Başkanı Ban ki Moon: “Müslümanlar hedef durumda” diyerek bu hakikati bir kez daha gözler önüne sermiştir. [http://www.aljazeera.com.tr/h…/ban-muslumanlar-hedef-durumda]
 
5- Sömürgecilerden Bağımsız Olan Sahih Bir Ekonomik Sistem Geliştirilmesi: Bir ülkenin ideolojisinden sonraki en önemli güç kaynaklarından birisi de ekonomik durumudur. Dışa bağımlı olan hatta kendi düşmanlarına bağımlı olan bir ekonomi, nasıl olurda terörle mücadele edecek ve kendi sorunlarını çözebilecektir? Unutulmamalıdır ki ekonomik bağımsızlık, siyasi bağımsızlık ile mümkündür. Bugün küreselleşen dünyada ve mevcut kapitalist düzende bağımsız bir ekonomiye sahip olmak için köklü değişiklikler yapılmalıdır. Özellikle sermaye sahiplerinin ülkemize müdahale etmelerinin aracı olan borsa sistemi kaldırılmalı, sömürünün bir aracı haline gelen kapitalist şirketlerin faaliyetlerine izin verilmemeli ve özelleştirme adı altında kamuya ait olan mallar sömürgeci devletlere peşkeş çekilmemelidir.
 
6- Müslümanlar Arasında İslam Kardeşliğinin Yeniden Tesis Edilmesi: Bugün İslam ümmetinin kanı oluk oluk akıyor ve gözyaşları dinmiyorsa, insanlar arasında fitne ve kargaşa zuhur etmişse, etnik kimlikler inancımızın önüne geçmişse, tüm bunlar İslam kardeşliğinin gerektiği gibi tesis edilemediğinden dolayıdır. Ümmet anlayışının yerini millet anlayışının aldığı, aklın değil duyguların harekete geçtiği ve zihinlerin tel örgülerle çevrildiği bu zulüm çağında, tüm bunlara şifa olacak yegâne unsur İslam kardeşliğidir. Milliyetçilik zehrinin panzehiri, İslam kardeşliğidir. Müslümanları bu sorunlardan kurtaracak olan İslam kardeşliğidir. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
 
“Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Size yaptığınızda birbirinizi seveceğiniz bir şey göstereyim mi? Aranızda selamı yayınız. [Müslim]
 
7- Daha Önce Uygulanan Hataların Tekrar Edilmemesi: Terör sorununu çözmek kastıyla yapılan bazı uygulamalar sorunu çözmek bir yana dursun, daha da derinleştirmiştir. Dolayısıyla konjonktürel olarak yaşanan gelişmelerden yola çıkarak, geçmişte yürürlüğe konulan bazı yanlış uygulamaların kesinlikle tekrar edilmemesi gerekmektedir. Bunların en önemlileri şunlardır;

 

-Ayrımcı Politikalar
-Zorunlu ve Doğal Göç
-Terör örgütünün tek muhatap kabul edilmesi


Muhtemelen bazı kişiler burada sıralamış olduğumuz çözüm önerilerinin hayal olduğunu ve reel politiğin buna imkân vermeyeceğini düşünecektir. Onlara deriz ki; reel politiğin tarifi şudur: “Herhangi bir ideale veya kurama bağlanmaksızın tamamıyla mevcut gerçeklere uyum sağlayarak amaçlarını gerçekleştirmeye çalışmak.” Yani bir nevi reel politik; içerisinde bulunduğunuz ve size dayatılan şartlara teslim olun ve çaresizlik düşüncesiyle hareket edin demektir. Öyleyse bizler için İslami hükümler mi önceliklidir, yoksa reel politik mi? Güç ve izzet Allah’ın katında mıdır? Yoksa sömürgeci müttefiklerimizde mi? Oysaki Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
 
“Onlar, müminleri bırakıp kafirleri dost edinen kimselerdir. Onların yanında izzet mi arıyorlar? Hâlbuki bütün izzet ve şeref Allah’a aittir.” [Nisa 139]
 
Sonuç olarak; her meselede olduğu gibi bu sorunun da köklü çözümü, İslam’da ve İslami bir hayatı başlatacak olan İslami bir yönetimdedir. Ecdadımız İslam ile üç kıtaya hükmetmiş ve yeryüzünde adaletin temsilcisi olmuştur. Öyleyse İslam’ı hayatımıza hâkim kılacak olan Raşidi Hilafet devletinin yeniden tesis edilmesi gerekmektedir. Yeniden Allah’ın indirdikleri ile hükmedilmesi gerekmektedir. Bugün güce ve kuvvete sahip olanlar için en büyük hayır, bunun ikamesi için çalışmak olacaktır.
 
Bu nedenle yetki ve güce sahip devler ricaline diyoruz ki! Analar ağlamasın diyorsanız, akan kardeşkanının durmasını istiyorsanız, tebaanızın can ve mal güvenliğini sağlamayı üzerinizde şer’i bir yükümlülük olarak hissediyorsanız, bu samimi davetimize icabet edin. Bu önerilerimizi dikkate alın. Unutmayın ki dostu Allah olanın yanında her daim Müslümanlar olacaktır! Dostu sömürgeci Batılılar olanların ise bir gün yanında kimse kalmayacaktır!


حزب التحرير

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.