Trump'ın Küstahlıklarına Neden Katlanıyorsunuz?
Eğer gerçekten ekonomik yaptırımlardan dolayı halkın sıkıntı çekmesinden korkuyorsanız siz liderliğini yaptığınız bu halkı tanımıyorsunuz demektir! Oysa çok kısa bir süre önce 15 Temmuz’da bu halkın nasıl bir halk olduğunu gördünüz, hatta tüm dünya gördü.
Haftalık Gündem Değerlendirme Toplantısı
AFRİKA ÜLKELERİ MÜSLÜMAN DİNÎ LİDERLER ZİRVESİ
Basın toplantımıza cumartesi günü İstanbul’da başlayan ve bugün son bulacak olan 3. Afrika Ülkeleri Müslüman Dinî Liderler Zirvesi ile başlamak istiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Dolmabahçe Sarayında gerçekleştirilen zirveye 52 ülkeden 119 temsilci katıldı. Zirvede konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan; ticari ilişkiler, eğitim, terör gibi birçok konuya temas etti. Ancak Cumhurbaşkanı, ülkeyi yöneten lider değil sanki elindeki malı satmaya çalışan tüccar rolündeydi. İcra makamında olan yönetici değil sanki işi sadece nasihat etmek olan vaiz rolündeydi.
Barış Pınarı Harekâtına karşı çıkan Avrupa ve Arap Birliği ülkelerine cılız da olsa kendince cevap vermek istedi. Lakin tepkisi laftan öteye gitmedi; sadece biraz duyguları okşadı ve sözleri hamasetten ibaret kaldı. Cumhurbaşkanı, “bu ümmetin geçmişinde sömürü, işgal, ırkçılık ve zulüm yok” dedi. Evet, bu doğru bir söz ve tarih de buna şahit!
Lakin Sayın Erdoğan! Şu an yönettiğiniz ülkenin düzeni, Allah’ın dinine düşman! Bu ülkede hâlâ Müslümanlara zulmediliyor. Müslüman halk hem kapitalistler tarafından hem de devlet tarafından sömürülüyor. Bu ülkede Türkçülük üzerinden devlet eliyle ırkçılık yapılıyor ve siz bundan siyaseten yararlanıyorsunuz. “Ruanda’da 3 ayda 800 bin insanın katledildiğini” söylüyorsunuz ama o ülkenin Fransa olduğunu, bu soykırıma sessiz kalan ülkelerin kimler olduğunu deklare etmiyorsunuz. Sizler, daha bu soykırımı yapan, destekleyen ülkelerin ismini söyleme cesaretini gösteremiyorsunuz. Madem siz söyleyemiyorsunuz biz söyleyelim: Afrika’daki katliamların tamamında Fransa, İngiltere ve Avrupalı ülkeler var. Ortadoğu’da ise kâfir Amerika ve İslâm düşmanı İngiltere var. Sömürgeci ülkelerle, her gün yeni ticari ve dostluk anlaşmaları imzalarken söylemleriniz bir mana ifade etmiyor. Hemen yanı başınızda, Suriye’de 800 bin Müslümanı katleden zalim Esed rejiminin cinayetlerini izlediniz. Bu rejimin ayakta kalması ve yıkılmaması için Amerika, Rusya ve tüm Batı ülkeleriyle işbirliğine gittiniz. Koalisyon ile ortak hareket ettiniz, Amerika’nın talimatlarıyla başlattığınız devrimi hedefinden saptırdınız. Kısaca sözlerinizde hiç de samimi değilsiniz. “Dünya beşten büyük!” dediniz ama Müslümanların işlerini de hep BM’ye havale ettiniz. Bir taraftan “Kudüs kırmızıçizgimizdir” dediniz diğer taraftan 67 sınırlarını kabul eden bir Filistin’i istediniz. O mübarek topraklarda değil bir metre toprak, bir karış toprağın bile Yahudi varlığına ait olduğunu kabul etmek Kudüs’e ihanettir. Bu ihaneti zirvede sizin ve diğer yöneticilerin yüzünüze haykıracak bir tane Âlim’in çıkmaması çok acı değil mi?
Diyanet İşleri Başkanı’nın fetvasını referans göstererek “Sigara haramdır!” diyorsunuz, peki ya o mübarek belde işgalcilere haram değil mi? Sigaraya “haram” diyorsunuz, peki ya tüm ekonomik politikanızı üzerine oturttuğunuz faizin hükmü ne? Avrupa Birliği yasalarıyla serbest kıldığınız eşcinselliğin hükmü ne? Sizin döneminizde sayısı kat kat artan içki fabrikalarına ruhsat vermenin, satışını serbest kılmanın hükmü ne? Sömürgeci Batı’nın; Afrika ve Türkiye için, demokrasi, özgürlük, hak ve hukuk istememelerine üzülüyorsunuz sonra da İslâm’dan, ümmetten, birlik olmaktan dem vuruyorsunuz. Tüm zulüm ve haksızlıkların, fesadın, kaosun ve terörün sebebi bu uyguladığınız kokuşmuş demokrasisi değil mi? Neyden dert yanıyorsunuz, neye sarılıyorsunuz? Bu, nasıl bir zihin bulanıklığıdır Allah aşkına!
Sayın Erdoğan! Siz, icra makamındasınız, nasihat verme makamında değilsiniz. Zirveye katılan âlimler ise muhasebe makamındalar. Eğer onlar gerçekten nebilerin varisi olan âlimlerden olsalardı size hakkı tavsiye edip batılın düzen ve yönetimlerinden berî olmanızı emrederlerdi. Kâfirlerle yaptığınız dostluk ilişkilerini ve anlaşmaları muhasebe ederlerdi. Fakat görünen o ki burada da roller değişmiş: yönetici âlimlere nasihat ediyor, âlimler de yönetici karşısında susarak hakkı gizliyorlar ve böylece en büyük kötülüğü yapıyorlar. Âlimler susuyorlar siz ise boş konuşuyorsunuz. Çünkü sözün güzeli; amelin doğruladığı, niyetin halis olduğu, şer’î hükme ise uygun olandır.
TRUMP’IN KÜSTAHLIKLARINA NEDEN KATLANIYORSUNUZ?
15 gün önce başlayan Barış Pınarı Harekâtı hakkında çok şey söyledik. Bu harekâtın ulusal güvenlikle ilgili bir amacının olmadığını söyledik. Harekâtın asıl amacının ABD’nin Suriye politikası gereği Esed’e hayat vermek olduğunu ortaya koyduk. Nitekim zaman, bizi bir kez daha haklı çıkarttı ve harekât başladığında söylediklerimiz bir bir çıktı. Sevindik mi? Elbetteki hayır! Bu konu hakkında yanılmak isterdik. Bu konu hakkında “kusura bakmayın biz yanlış analiz yapmışız” diyebilmek isterdik. Biz “yanlış görmüşüz” demek isterdik.
Amerikan heyeti ile Beştepe’de yapılan anlaşma tüm maskeleri düşürdü. Anlaşma maddeleri her şeyi ortaya döktü ve hakikat tüm çıplaklığıyla açık oldu. Tabii görmek isteyenler için… Bu topraklarda barışa ve savaşa karar veren maalesef ABD’dir. ABD gerçekten o kadar güçlü mü yoksa bizim yöneticilerimiz mi çok korkak? Nasıl oluyor da bu harekâtın sınırlarını ve hatta zamanını ABD tayin ediyor? Nasıl oluyor da ABD Başkanı, Türkiye Cumhurbaşkanına “aptal olma” diyebiliyor? Nasıl oluyor da tüm bu tahkir ve aşağılanmaya rağmen ABD’nin dayatması ile yapılan anlaşmayı zafer olarak görebiliyor ve gösterebiliyorsunuz? Trump’ın küstahlıklarına neden katlanıyorsunuz? Aşağılamalarına neden göz yumuyorsunuz? Tehditlerine neden boyun eğiyorsunuz? Gerçekten bu halk için mi? Halkınıza zarar vermesinden mi korkuyorsunuz? Ekonomiyi bitirmesinden mi? Yaptırımlardan mı? Yoksa askerî gücünden mi? Neden?
Eğer gerçekten ekonomik yaptırımlardan dolayı halkın sıkıntı çekmesinden korkuyorsanız siz liderliğini yaptığınız bu halkı tanımıyorsunuz demektir! Oysa çok kısa bir süre önce 15 Temmuz’da bu halkın nasıl bir halk olduğunu gördünüz, hatta tüm dünya gördü.
Tankların karşısında imanları ve yürekleriyle nasıl durduğunu gördünüz! Gökten yağan mermilere karşı tekbirler eşliğinde nasıl yürüdüklerine şahit oldunuz! Şimdi söyleyin: Bu halk, ABD’nin yaptırımlarından mı korkacak? Şerefi ve onuru için yaşayan bu halk, ekonominin dibe vurmasından mı korkacak? Vallahi hayır! Bu halk Müslüman bir halktır. Allah’a ve Rasulü’ne iman etmiş bir halktır. Gerçek bir liderin arkasında ölüme gülümseyerek yürüyen bir halktır. Onuru için kuru ekmeğe, hatta aç kalmaya rıza gösteren bir halktır. Dolayısıyla Trump’ın kendinden büyük tehditleri bu halk nezdinde hiçbir anlam ifade etmemektedir.
Gerçek şu; siz bu halkı korumak için değil, bu halkın kanını emen, sömüren, efendilik taslayan sermaye sahibi, laik Kemalistleri korumak için bu aşağılanmaya göz yumdunuz. Kapitalist bir azınlığın çıkarlarını korumak ve korkularını gidermek için halkınızın ve kendinizin aşağılanmasına göz yumdunuz! Boyun eğdiniz ve halkınıza boyun eğdirdiniz! Tüm dünyaya kendinizi ve halkımızı rezil ettirdiniz!
Oysa tarih sizi farklı yazabilirdi. Oysa tarih, sizi tüm mazlum halkların gür sesi, koruyucu kalkanı, hamisi olarak kaydedebilirdi. ABD’ye had bildirip, küstah Trump’a hiç yaşamadığı bir acıyı tattırabilirdiniz. Ama yapmadınız. Yine büyük laflarla, küçük işlere imza attınız. Hamaset dolu söylemlerinizden yarısı gerçeği yansıtsa ya! O büyük lafların yarısını icraata dönüştürseniz keşke. Keşke Rusya’yı, ABD’yi değil de Allah’ı, Rasulü’nü ve müminleri dost edinseniz. İşte o zaman İslâm ümmeti sizi bağrına basacak ve kukla yöneticileri terk edip sizin liderliğinizde, sizin yanınızda olacaktır. Bu iman etmiş bir kalp, düşünen bir akıl için hiç de zor değildir! Üstelik vakit de geç değildir!
SİZİN KİNİNİZ İSLÂM’A
Son günlerde Barış Pınarı Harekâtına katılan askerlerimizle yapılan bir röportaj çok konuşuldu, izlemişsinizdir. Tankın üzerindeki rütbeli askere “İstikamet nereye?” diye soran muhabire “İslâmiyet güneşinin doğduğu her yere” diye cevap veriyor asker. Kimilerinin bu cevap karşısında duyguları okşandı, kimileri sinir krizleri geçirdi. İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı Aytun Çıray sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada İslâmi değerlere kin kustu: “Elhamdülillah Müslümanız ama işgalci değiliz. Sn. Akar, bu iletişim bir felâket. Bu salaklar altımızı oyup, dünyayı karşımıza dikiyor.” dedi. Gazeteci Can Ataklı ise yaptığı televizyon programında sinir krizleri eşliğinde adeta “laiklik elden gidiyor” diye bağırdı. Türkiye’nin ordusunun İslâm adına cihat edemeyeceğini söyleyip Türk ordusunun “imamın ordusu” haline dönüştüğünü söyledi. Bunlar sadece medyaya yansıyanlar. Medyaya yansımayan nice benzer tepkinin varlığından haberdar olmak zor değil. “Laikliğin teminatı” olarak kabul edilen ordunun içinden “İslâmiyet güneşinin doğduğu her yere” diyebilen bir askerin varlığı Kemalist güruhu çok rahatsız etmiş.
İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı Aytun Çıray, şimdi size soruyorum: Sizi rahatsız eden şey nedir? Siz meclis koridorlarında iş takipçiliği yaparken, savaş meydanlarında canını ortaya koyan askerlere “salaklar” dedirtecek kadar senin şirazeni bozan şey nedir? Dünyayı karşınıza almaktan mı korkuyorsunuz? Sinir krizleri geçiren Can Ataklı ile birlikte ikinize birden soruyorum: tahammül edemediğiniz şey gerçekte nedir?
Sizin bu ezik ruh haliniz nedir söyleyeyim mi? Sizin gibi siyasi milliyetçilik yürüten ama perde ardında Kraliçe’nin adamlarıyla iş tutan, gizli Kemalist, açık İslâm düşmanı kesimlerin klasik ruh halidir bu! Müslüman bir askerden İslâmi bir söylem işitmek İngilizlerin size yazdığı kodlarınızı bozdu. Psikolojiniz yerle bir oldu. Ayaklarınız titredi! Histeri nöbeti geçirdiniz! Yaklaşık yüz yıldır çaba sarf ettiğiniz “dinsiz ordu” inşa etme hedefini tutturamadığınız ortaya çıktı.
Kıymetli Müslümanlar! Bu “Kraliçe’nin adamları” cumhuriyet kurulduğu günden bu yana İslâm düşmanlığını hiç bırakmadılar. Zaman zaman bu düşmanlığı gizlemeye çalıştılar ama tarih, onların gizli düşmanlıklarını açığa çıkartmayı hep başardı. Onlar, Allah’ın ayetlerine bile muhalefet etmeyi sürdürüyorlar. “Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin” mealindeki ayetin Konya’da belediye reklam panolarına asılmasına tahammülsüzlüklerini görmüşsünüzdür. Onların durumunu en güzel Allah’ın şu ayeti ortaya koyuyor:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا بِطَانَةً مِنْ دُونِكُمْ لَا يَأْلُونَكُمْ خَبَالًاۜ وَدُّوا مَا عَنِتُّمْۚ قَدْ بَدَتِ الْبَغْضَٓاءُ مِنْ اَفْوَاهِهِمْۚ وَمَا تُخْف۪ي صُدُورُهُمْ اَكْبَرُۜ قَدْ بَيَّنَّا لَكُمُ الْاٰيَاتِ اِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ
“Ey iman edenler! Sizden olmayanlardan hiçbir sırdaş edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların kinleri konuşmalarından apaçık ortaya çıkmıştır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür.”[Âl-i İmran 118]
Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
22.10.2019
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!