HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Türkiye'nin Afganistan'da Kalmasını Kim İstiyor?

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Sayın Mahmut Kar gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. - KÜRT MESELESİ VE ÇÖZÜM ARAYIŞLARI - TÜRKİYE’NİN KARANLIK MEDYA-SİYASET-SERMAYE İLİŞKİLERİ - MISIR İLE NORMALLEŞME VE İDAM EDİLEN MÜSLÜMANLAR - TÜRKİYE’NİN AFGANİSTAN’DA KALMASINI KİM İSTİYOR?

Haftalık Değerlendirme Toplantısı


KÜRT MESELESİ VE ÇÖZÜM ARAYIŞLARI 


Bu hafta toplantımıza bir çevre sorunu ile başlayacağız. Bu hafta toplantımıza Türkiye’nin yıllardır çözemediği bir gündem ile başlayacağız. Kürt Meselesi ve Çözüm Arayışları gündemi çerçevesinde yaptığımız bazı çalışmalar hakkında sizleri kamuoyunu bilgilendireceğim inşaAllah. Ancak öncesinde bu mesele ile ilinliti güncel konuları kısaca değerlendirmekte fayda görüyorum.  Malum dün Anayasa Mahkemesi, HDP'nin kapatılması davasında ön incelemesini yaptı ve İddianameyi kabul etti. AYM’nin kararından önce 17 Haziran Perşembe günü  İzmir HDP İl Binasına bir saldırı düzenlendi ve saldırı da 1 kişi hayatını kaybetti. Bu olaydan bir gün sonra ise Diyarbakır'ın Hani İlçesi Ak Parti ilçe Binasına benzer bir saldırı düzenlendi.  


Kıymetli Müslümanlar!
Devlet, sınırları dahilinde yaşayan kendi çatısı altındaki her bir ferdin, malını, ırzını, canını korumakla mükelleftir. Bunu başaramayan, bunda acizlik gösteren, bu kaos ve çatışmayı izleyen yöneticiler sorunları çözme iradesi ortaya koyamazlar. Türkiye’de çatışma ve kaostan beslenen partiler olduğu gibi çatışmanın yakın vadede siyasi olarak fayda getirmeyeceğini anlayıp söylem değiştiren partiler de var. Bu söylem değişikliğinin zeminini oluşturmak için kaos ve çatışmaya ihtiyaç duyan partiler de var. Saldırıları kınarken bile nefret söylemleriyle halkı ayrıştıran, ırçı söylemden vazgeçtiğinde siyaseten kaybedeceğini gören ve buna göre tavır belirleyen parti ve liderler var. Şimdi bir düşünün bakalım! 100 yıldır Müslümanları Türk-Kürt diye ayrıştıran kim? ''Kürt Sorunu” diyerek Müslüman Kürt halkını ötekileştiren ve bu coğrafyada ırkçı söylemlerin filizlenmesine sebep olan kim? Tabi ki ulus milliyetçiliği temeli üzerine kurulan devlet bunu yaptı. Ümmetin evlatlarını birbirine kırdırdı. İktidara kim geldiyse Türkiye’deki milliyetçilik damarını oy için istismar etti, halkın vatancı duygularını kullandı ve sürekli bir tehdidin varlığından bahsederek siyasi rant elde etti. 


Şimdi Allah aşkına bunlar mı Kürt Meselesini çözüme kavuşturacaklar? Sırf siyaseten kamuoyunun nabzını tutmak için kınama açıklamaları yapan, itidal ve sükunet tavsiye eden ama aslında şiddet ve kaostan beslenen partiler mi bu sorunu çözecekler? Biri çıkmış, ''Provokatörlerin tuzaklarını başlarına yıkarız'' diyor, diğeri çıkmış ''Arkasında şer odakları var” diyor. Eee sizi tutan mı var, tuzaklarını başlarına yıkın, hadi şer odaklarından hesep sorun! O şer odağı dediklerinizin, o provakatör dediklerinizin  Ankara’daki temsilcileri ABD ve İngiltere Büyükelçiliklerinde oturuyorlar. Ne bekliyorsunuz? Haydi buyurun ösyleidklerinizin hakkını verin. MHP Lideri Bahçeli çıkmış bilinçaltındaki bütün kin ve düşmanlıkla ''Kürt kökenli kardeşlerim oynanan oyuna ve kurulan tuzağa düşmeyeceklerdir'' diyor. Kökeni kürt ama aslında Türk öyle mi? Sayın Bahçeli! Evet, Cumhuriyetin acı meyvesini tadan bu ümmet, sizin gibi kafatasçı Batılı zihniyet yüzünden tam 100 yıldır bu tuzaktan kurtulamıyor. Çünkü siz bu ümmeti TÜRK-KÜRT diye birbirinden ayırdınız. Siz Türk milliyetçiliği yaptınız, PKK gibi örgütler de Kürt Milliyetçiliği yaptılar. Birbirinizin düşmanlığından beslendiniz, halkı da birbirine düşman ettiniz, kanayan yarayı devamlı kanattınız.  Halbu ki bu halk birbirine düşman değil kardeştir. Halbu ki bu halk ayrılmadan yana değil vahdetten yanadır. 


Allah'ın İzni ile İslam ile Raşid-i Hilafet devletinin çatısı altında yaşamaya başladıklarında sizin bölücü fikirleriniz onlara asla zarar veremeyecek. Ne canları, ne ırzları ne malları heba olmayacak. Birbirlerini Türk, Kürt ya da Arap diye kötülemeyecekler, aksine onları İslam akidesi tek bir vucut gibi kılacak. Tek bir ümmet olacaklar, tek bir devletleri olacak, tek bir sancağın altında toplanacaklar ve tek bir dava uğrunda savaşacaklar. O devlet Raşidi Hilafet Devleti, o sancak Kelime-i Tevhid sancağı o gaye ilayı kelimetullah ve Allah’ın rızasıdır. İşte biz “Kürt Meselesi ve Terör Sorunu’nun” ancak İslam ile Hilafet ile çözüme kavuşacağını söylüyor ve bunun için çalışıyoruz. Ven bundan başka bir çözüm yolunun olmadığını da açıkça söylüyoruz. 


Evet Kıymetli Müslümanlar Sayın Basın Mensupları!
Bizim yıllardır bir türlü çözüme kavuşmayan “Kürt Meselesi ve Terör Sorunu” ile ilgili düşüncemiz açık ve nettir. Bu konuda daha önce de çok kez yaptığımız programlar, konferanslar, yazılı neşriyatlarda bunu beyan ettik. Şimdi bugün bir kez daha sorunun asıl kaynağının ve köklü çözümün ne olduğunu konuşuyor ve gündemleştiriyoruz. Bu Türkiye’nin farklı şehirlerine yaptığımız ziyaretler ve gerçekleştirdiğimiz programlarda bu konuyu istişare ediyor ve konuşuyoruz. Bu kapsamda geçtiğimiz hafta şahsım ve arkadaşlarım ile Şanlıurfa ve Diyarbakır’da bir dizi ziyaret gerçekleştirdik. Şanlıurfa’da Sivil Toplum Kuruluşu temsilcileri ve medya mensupları ile buluştuk ve Türkiye’nin önemli gündemlerini konuştuk. Kürt meselesi ve terör sorununun nasıl çözüleceği hakkında değerlendirmelerimizi kamuoyu ile paylaştık. Yine hem Şanlıurfa hem de Diyarbakır’da iki ayrı panele katılıp bu meselesyi enine boyuna konuştuk. 
Ayrıca bu kapsamda sayın Abdullah İmamoğlu ve arkadaşlarımız Mersin, Adana, Hatay ve Gaziantep’te önemli bazı ziyaretler gerçekleştirdiler. Gaziantep’te Sivil Toplum Kuruluşu Temsilcileri, yazarlar, avukatlar ve kanaat önderlerinin katılımı ile istişare toplantılarına katıldılar. Abdullah İmamoğlu hocamız 4 şehirde düzenlenen panellerde şehadetinin sene-i devriyesini idrak edeceğimiz Şeyh Said kıyamını değerlendirdi. Bu panellerde Milliyetçiliğin haramlılığını, Hilafet’in öncelikli farziyet olduğunu anlattı. Şeyh Said kıyamının milliyetçi bir kıyam olmadığını aksine İslami bir kıyam olduğunu söyledi. Kürt meselesinin çözümünün ancak geçmişte olduğu gibi Hilafet’in varlığı ile olabileceğini özellikle vurguladı. Yapılan bu çalışmaların hayra vesile olmasını Rabbimizden temenni ediyoruz, İslam ümmetinin, birliği ve dirliğini yakınlaştırmasını niyaz ediyoruz. 


TÜRKİYE’NİN KARANLIK MEDYA SİYASET SERMAYE İLİŞKİLERİ 
Türkiye Sezgin Baran Korkmaz simini organize suç örgütü lideri olarak Türkiye tarafından aranan Sedat Peker’in video açıklamalarıyla duydu. Kamuoyu bu kişiyi Sedat PEKER’in açıklamları ile tanıdı ama aslında daha önce gazeteciler ve siyasetçiler Sezgin Baran Korkmaz’ı yakınen tanıyorlarmış. Batmış şirketleri satın alıp yeni istihdamlar oluşturan cesur işadamı, Türkiye’ye dolar getiren yiğit müteşebbis diye onlarca yüzlerce haber yapılmış, ödüller verilmiş kendisine. Sonra ne olmuşsa bir anda Türkiye’den kaçmış.  Sezgin Baran Korkmaz’ın yurt dışına çıkışı İçişleri Bakanlığı tarafından organize edilmiş, karşılığında ise 45 milyon dolar alacağından vazgeçmesi istenmiş. Bunların hepsi iddia ve bu iddialara bugüne kadar henüz cevap verilmiş değil, iddialar yalanlanmış da değil. Daha sonra Sezgin Baran Korkmaz ile bir gazeetci arasında geçen telefon görüşmesi kayıtları gündeme geldi. Bir gazeteci Türkiye’ye geri gelebilmesi karşılığında bazı kliklere 10 milyon Euro vermesi için SBP Holding patronuna aracı olmayı teklif etmiş. 


İşte tüm bu konuşulanların odağındaki işadamı geçtiğimiz günlerde Avusturya’da gözaltına alındı. Hangi ülkeye iade edilecek belli değil, Türkiye’ye mi yoksa ABD’ye mi? Çünk Amerika’da bu adamı Türkiye’de aklanan dolarlar sebebi ile arıyordu. Görüyorsunuz değil mi? İşte bu resim Türkiye’nin çirkin resmidir! Yasadışı yollarla milyon dolarlar kazananları para karşılığı koruyan siyaset ve medya dünyasının yer aldığı çirkin mi çirkin bir resim! SBK Holding’in Türkiye’de kara para aklaması ve buna bir şekilde göz yumulması bize bir kez daha şunu gösterdi: Türkiye Cumhuriyeti’nde hukuk ve adalet diye bir şey yok. Yasa ve kanunlar, hukuk sadece zayıflara, adamı olmayanlara işletiliyor. Parası olan yargıçları ve hukuku satın alıyor. Evet bu tablo gerçekten çirkin bir tablo ama daha da çirkini var! Bütün bu olanlara göz yumma! Kanunsuzlukları görmezlikten gelme, sesini çıkarmamak! Bu daha çirkin bir durum.


Sedat Peker’in yaptığı ifşaları hepiniz duymuşsunuzdur. Devletin nasıl soyulduğunun minyatür bir resmini çizdi Sedat Peker! Kendisinin de içinde bulunduğu bir resim. İşler istediği gibi gittiğinde, çıkarlarına dokunulmadığında suspus olanlar kendisine dokunulduğunda bir anda dürüstlük abidesi oluyorlar. İşte daha da çirkin olan bu! Şimdi size soruyorum: Sedat Peker’in bildiklerini siyasi parti başkanları, başkan yardımcıları, bakanlar, üst düzey bürokratlar bilmiyor mu? Elbette biliyor ama kendileri de bu çirkin resmin içinde yer aldığı için bu soyguna bu talana göz yumuyorlar. Muhalefet yapar gibi görünüyorlar ama bu soygun çarkının dişlisi olmaya devam ediyor. 


Kıymetli Müslümanlar!
Halkın vatandaşın paraları çalınıyor! Bu paralar birilerine peşkeş çekiliyor. Birileri hiç hak etmediği halde zengin ediliyor. Çalışmadan! Alın teri dökmeden! Sonra karaparadan kazanç elde edenlerin kirli yüzleri gün yüzüne çıkınca ülkeyi terk edip yallah Avrupa ya da Amerika’ya kaçıyorlar. Gittikleri ülkelerde de haklarında yargılamalar olduğu için bütün bu kirli ilişkiler ABD ve Batı’nın elinde koz olmuş oluyor. Görüyor musunuz, siyasetçilerin para hırsı neye mal oluyor? Amerika bu kirli ilişkiler sebebiyle Türkiye’de yönetici ve siyasetçilere istediğini yaptırıyor. Bu Ak Parti iktidarı ile başlayan kirli düzen değil elbet! Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren bu talan, bu düzenbazlık ve hırsızlık devam ediyor. Neden böyle diyorum; çünkü Cumhuriyetin kurucu kadrosunun kafasında modern devletin temelini burjuva oluşturmaktadır. Bugünkü modern çağdaş devletler;  bujuvazinin, zengin iş adamlarının ve bankerlerin omuzlarında yükseliyor. Bu sebeple Osmanlı’da olmayan burjuva ve zengin sınıfını kurulan yeni devlet içerisinde oluşturmak için kurucular yandaşlarına sınırsız ve hesapsız imkanlar dağıttılar. Halkı sömüren bu kan emicilerin torunları halen daha ülkemizin dokunulmaz iş adamlarını ve burjuva sınıfını oluşturuyorlar. Cumhuriyetin kuruluşundan bu güne kadar siyaset ve iş adamları bir birini koruyarak ve tamamlayarak yollarına devam ettiler. İktidar kimin elinde ise o kesim kendisine yakın yeni zenginler oluşturdular. O zenginler de imkanlarının iktidarları ayakta tutmak için kullandılar.   Türkiye’de emeğinin karşılığı alın teri olan zenginler elbette vardır. Ancak devasa servetlere sahip olanlar alın teri dökmeden bu servetlere sahip oldular bunu çok iyi biliyoruz. Kamunun ve halkın menfaatini her şeyin üstünde tutması gereken devlet, sermayelerini çoğalmak için  sadece bir avuç azınlığa fırsatlar sunmaktadırlar. İşte bu zengin burjuva sınıfı, kendilerine büyük fırsatlar sunan yönetici ve siyasetçiler ile kazançlarını paylaşıyorlar. Anlaşmazlıklar ortaya çıkınca kirli ilişkiler böyle ortaya çıkıyor. Kara para aklayan iş adamları ile fotograf veren siyasetçiler, onlardan ballı maaş alan gazeteciler, otellerinden konaklayan bürokrat ve yargıçlar. Daha neler neler neler...


Kıymetli Müslümanlar! 
Böylesine bir düzen yıkılmaya mahkumdur! Çünkü onun kuruluş felsefesi fikir değil menfaattir! Menfaatler çatışınca, hırsızlık, yalan talan, kara para aklama ve haksız kazanaç arttıkça insanların bu düzene ve devlete olan güveni sarsılır. Ve nihayetinde durum içinden çıkılamaz bir hal alır, devletin bataklığa saplandığını görür ve onu değiştirmek için harekete geçer. Bu yolsuzluklar, bu soygunlar bu talan bu adaletsizlik ancak İslam’ın hayata hakim olmasıyla son bulacaktır. Başka bir reçete başka bir çözüm mümkün değildir. İşte bu nedenle sizleri İslam’ın hakimiyetine, Raşidi Hilafet Devletine, onun ikame edilmesi için çalışmaya davet ediyoruz. 


MISIR İLE NORMALLEŞME VE İDAM EDİLEN MÜSLÜMANLAR
Kıymetli Müslümanlar, biliyorsunuz 2013 yılında diktatör Sisi Amerikan’ın yardımı ile Mısır’da askeri bir darbe yapmıştı. Bu darbeye karşı gelen binlerce Müslüman meydanlarda katledilmiş, on binlerce Müslüman tutuklanmıştı. Tutuklanan onbinlerce kişi kurulan askeri mahkemelerde hukuktan uzak yargılamalar ile ağır cezalara çarptırıldı. Son olarak geçtiğimiz hafta haklarında daha önce idam cezası verilen 12 Müslümanın idam kararı onandı. 32 Müslüman’ın idam kararını müebbet hapse çevrildi.  Darbe yargısı daha öncede yaklaşık 1500 Müslüman hakkında idam kararı ve on binlerce Müslüman hakkında ise ağır hapis cezası vermişti. Bu güne kadar 100 Müslüman’ın idam kararı infaz edildi. Bu zulüm karşısında dünya yine üç maymunu oynuyor. 


Evet! Biz biliyoruz ki kendi halkı için fırtınalar koparan Batılı kafir devletler, masum Müslümanlar için hiçbir adım atmıyorlar, atmazlarda...  Çünkü onların insan hakları, hukuk, adalet ve özgürlük sloganları sadece kendileri için... Mesele Müslümanlar olunca zalimlerin yanında yer alıyorlar. Peki Müslümanların başındaki yöneticiler ve güç sahipleri ne yapıyor? Müslümanlar hakkında korkunç kararlar alınırken yöneticiler sessizce seyrediyor. Maalesef dilleri lal, gözleri kör, kulakları sağır olmuş gibi kıllarını dahi kıpırdatmıyorlar! Darbe sonrası rabia işareti ile meydanlarda boy gösteren Türkiye yönetimi bugün idamların gölgesinde Mısır ile ilişkileri düzeltmeye çalışıyor. Eğer Müslümanların canları milli menfaatlerden, Akdeniz’deki çıkarlardan daha önemli olsaydı sessiz kalamaz, ellerinden geleni yaparlardı! Gelin görün ki bu yöneticiler hiçbir şey olmamış gibi yaşıyorlar! Eğer bir beldede Müslümanlar katlediliyorsa, kardeşlerimizin kanı, malı, canı, namusu tehlike altındaysa düşmanlarına karşı onları korumak yöneticilere ve güç sahiplerine farzdır. İşte bu yüzden tüm yöneticilerin, güç sahiplerinin bu zulmü durdurması gerekiyor! İşte bu yüzden siyasi partilerin, Sivil toplum kuruluşlarının seslerini yükseltmeleri gerekiyor. Şüphesiz ki mazlum Müslümanların sahibi Allah’tır ve Allah zalimlerden dünya ve ahirette hesap soracaktır. Darbeci Sisinin sonu selefi Hüsnü Mübarek gibi olacak, asıl azabı ise ahirette tadacaktır. Cellatlarına karşı müthiş bir iman ve tevekkül ile idam sehpasına gülümseyerek giden muttakiler asıl kazananlar olacaktır.


TÜRKİYE’NİN AFGANİSTAN’DA KALMASINI KİM İSTİYOR?
Hatırlarsanız geçen hafta bu kürsüden NATO liderler zirvesi ve Erdoğan-Biden görüşmesi hakkında açıklamalarda bulunmuştuk. NATO ve Amerika’nın İslam’ın apaçık düşmanı olduğunu, Türkiye’nin sömürgeci Batı devletleriyle asla dost olmamasını, onlara kendisini kullandırmaması gerektiğini söylemiştik. Zilletten tek çıkış yolunun İslam’a sımsıkı sarılmak olduğunu bununda ancak Raşidi Hilafet ile gerçekleşebileceğini dile getirmiştik. Lakin Türkiye yöneticileri nasihatlerimize kulak vermek yerine yine Amerika’nın gönüllü hizmetkarı olmayı seçti. 19 yılın ardından geriye yolsuzluğun ve çürümüşlüğün kaldığı iktidarını sürdürebilmek için ellerini yine Amerika’ya uzattı. Hatırlarsanız Cumhurbaşkanı Erdoğan NATO zirvesi öncesinde "Eğer Afganistan'dan çıkmamız istenmiyorsa, Amerika'nın bize vereceği diplomatik ve mali destek büyük önem arz ediyor" diye konuşmuştu. 


Evet! Erdoğan çok açık bir şeklide işgalci Amerika’nın çıkarlarını koruyabilmek için Türkiye’nin Afganistan’da kalmaya devam etmek istediğini söyledi. Üstelik Amerika Türkiye’ye hiç bir konuda yardımcı olmamasına rağmen, Türkiye ekonomisini tehdit etmesine rağmen, darbecileri teslim etmemesine rağmen Cumhurbaşkanı bunları söyledi. Terör örgütü PYD’yi on binlerce tır silahla desteklemesine rağmen, sözde Ermeni soykırımını tanımasına rağmen, parası verilmiş F35’leri gasp etmesine rağmen ve S 400’ler konusundaki küstah dayatmacı tavrına rağmen Erdoğan Biden’e bunu söyleyebildi! Dahası Cumhurbaşkanı Erdoğan, Biden ile 17 yıllık bir geçmişi olduğuna vurgu yaparak “önümüzdeki dönemde müttefiklerimizle daha yakın ve yapıcı iş birliği içinde olacağız.” Dedi. Bu açıkça bölgede ABD tarafından Türkiye’ye verilecek her görev için hazırım.  


Oysa Rabbimiz şöyle buyuruyor: 
“Allah, kafirlere mü'minlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez.” (Nisa 141)
 Allah kafirlerin Müslümanlara tahakküm etmesinden razı olmaz. Peki şimdi nereden çıktı buAfganistan işi? Amerika başta olmak üzere tüm NATO ülkeleri burnu sürtülmüş bir şekilde Afganistan’dan kaçarken Türkiye’nin orada  kalmasını kim istedi? Dış işleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na göre Afganistan yönetimi istemiş. Hani şu Amerika’nın iktidara taşıdığı kukla Afgan yönetimi varya... Herhalde Çavuşoğlu “Amerika istiyor” demekten imtina etmiş.  Keşke Amerika’ya taşeronluk yapmaktan da imtina etseler!


Kıymetli Müslümanlar! 
Aslında bu mesele NATO zirvesinde gündeme gelmiş bir mesele değil. Aksine daha önce Amerika tarafından tasarlanmış ve hayata geçirilmesi için Türkiye’ye iletilmiş bir mesele. Bundan birkaç hafta önce Türkiye’ye gelen Amerikalı 2 üst düzey yetkili tarafından bu işin çerçevesi çizilmişti. ABD Savunma Bakanı 10 Haziran’da Savunma Bakanı Hulusi Akar ile bir telefon görüşmesi yapmıştı. Hemen ardından Hulusi Akar Amerikalı yetkililerle görüştüklerini ve Türkiye’nin Afganistan’da kalmak istediğini kamuoyuna açıklamıştı. Nitekim Türkiye’nin Pakistan’ı yanına almak istemesi de bu planın tamamen Amerikan kurgusu olduğunu göstermek için yeterlidir. Zira Pakistan rejimi Amerika’nın bir dediğini iki etmeyen, Amerika istediği için Keşmir meselesinde Hindistan’a boyun büken ve terörle mücadele adı altında ülkeyi Amerikan’ın garnizonu haline getiren hain bir rejimdir. O yüzden Pakistan Dışişleri Bakanı Kureyşi, 'Söz konusu Türkiye ise Pakistan bu konuda oldukça rahat.” Diyor. Yani işin özü ne Afganistan’ın istikrarı ne Afgan halkının selameti ne de başka bir şey. İşin özü Amerika’nın Suriye ve Libya’da olduğu gibi Afganistan konusunda Türkiye’ye yeni bir görev vermesidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Eğer Afganistan’dan çıkmamız istenmiyorsa, Amerika bize yardım etsin” cümleleri de işte bu bilinçaltının yansımasıdır. Dahası Amerika’ya sadakat, gözleri o kadar kör etmiş ki söylenen her söz atılan her adım ihaneti ele verir nitelikte. 


Gelelim Amerika’nın Türkiye’yi Afganistan’da bırakmak istemesinin nedenine. Bunun tek bir nedeni var, o da Türkiye’nin Amerika için en iyi kullanışlı müttefik olmasıdır. Çünkü Türkiye halkı müslüman olan bir ülkedir. İslam beldelerinin birçoğunda olduğu gibi Afganistan halkı ile de geçmişten gelen bir kardeşlik bağı var. O bağ Hilafet bağıdır. Bu bağ sebebi ile müslüman halklar Türkiye’ye diğer NATO ülkelerine yaptıkları gibi işgalci muamelesi yapmıyor. Askerlerini hedef almıyor. Ne yazık ki Türkiye Hilafet’ten kalan bu önemli mirası İslam ve müslümanlar için değil NATO ve Amerika gibi sömürgeci kafirlerin pis emellerine hizmet için kullanıyor. Oysa iman ve feraset sahibi bir yönetici bu mirası Hilafetin yeniden kurulması için kullanırdı. Böylece tüm İslam beldeleri Amerika ve Avrupa’nın oyuncağı olmaktan kurtulurdu. Lakin Türkiye’nin yöneticileri bu mirası Amerika’yı yüceltmek, Afgan halkını saptırmak için kullanıyor. 


Buradan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve diğer iktidar yetkililerine seslenmek istiyorum.   Sayın Erdoğan 19 yıldır Türkiye’de ve diğer İslam coğrafyalarında Amerika’ya yaptığınız sayısız hizmet size izzet ve şeref kazandırmadı. Sizden öncekilere kazandırmadığı gibi. Bilakis Amerika ile olan dostluğunuz size zillet ve tükenmişlik getirdi. Bundan sonra da farklı bir şey getirmeyecektir. İçine düştüğünüz bu durumdan kurtulmanın yolu Amerika’ya sığınmak değil, aksine Amerika ile olan tüm bağları koparıp atmaktır. Allah’a samimi bir şekilde tövbe edin ve İslam’a sımsıkı sarılın, kafirlerin değil Müslümanların dostu olun. Umulur ki akledersiniz.


Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
22 Haziran 2021

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.