HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Yapılamayan Konferansa Ceza

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Sayın Mahmut Kar gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. -Yapılamayan konferansa ceza -104 Amiral'in Montrö bildirisi -Ramazan'ı karşılamaya hazırlanıyoruz. #RamazanDeğerlerimizeSarılmaZamanı

YAPILAMAYAN KONFERANSA CEZA 


Bu hafta toplantımıza, bundan tam 4 yıl önce, 05 Mart 2017 tarihinde İstanbul Bayrampaşa’da yapılması planlanan ancak mülki idare tarafından engellenen Hilafet Konferansı gündemi ile başlamak istiyorum. “Dünya Hilafet’e Neden Muhtaç” başlıklı bu konferans sebebiyle başlatılan yargılamada İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi geçtiğimiz cuma günü hukuku ayaklar altına alan bir karara imza attı ve hukuk bir kez daha katledildi. Mahkeme yapılamayan konferans sebebiyle şahsıma ile 12,5 yıl, arkadaşlarım Abdullah İmamoğlu, Musa Bayoğlu ve Osman Yıldız için ise ayrı ayrı 6 yıl 3’er ay ceza kararı verdi. Hukukun katledildiği ve Hilafet düşüncesinin yargılandığı bu siyasi karar, oy birliği ile değil oy çokluğu ile alındı. Yani yapılan bu yargılamada verilen cezaya mahkeme heyetinden vicdanlı bir yargıç çıktı ve muhalefet ederek şerh düştü.  Yargı sisteminin vicdanın bu sesine kulak vermesini umuyoruz. Ve umuyoruz ki, Hizb-ut Tahrir ile ilgili Türkiye’de 60 yıldır devam eden hukuk ihlallerine ve yargı zulmüne artık bir son verilir. 


Kıymetli Müslümanlar! Bu karar, Rabbimizin omuzlarımıza yüklediği yüce davadan bizleri alıkoyacak, vazgeçirecek değil… Biz neyin suç, kimin de suçlu olduğuna adaletten yoksun bu mahkemelerin verdiği hukuk dışı yargılamalar ile karar vermiyoruz. Bize göre neyin suç, kimin suçlu olduğunu belirleyen Allah’ın hükmüdür, bu mahkemelerin verdiği değil. Bu sebeple diyoruz ki, Hilafet istemek ne Allah katında ne de Allah'a ve ahiret gününe iman edenler nezdinde suç değildir. Bitti… Ötesinin hiçbir önemi yok! Allah var gam yok! Türkiye yargısı beni ve arkadaşlarımı değil İslâm Hilafet düşüncesini yargılıyor.  İslam’ın ve bu toprakların en kıymetli değerini, Hilafeti yargılıyor. Bu ülkede Müslüman halkın ekseri çoğunluğunun arzuladığı, özlediği, geri gelsin diye beklediği Hilafeti yargılıyorlar, bizi değil… Çünkü biz şuna inanıyoruz; İslam’ın hayata hâkim olması ve Hilafetin ikamesi için çalışmak Müslümanlar için en önemli, en öncelikli farzlardandır. 


Şimdi bize bu cezayı verenler, bizim bu farzı terk edeceğimizi mi zannediyorlar? Vallahi biz yaptığımız bu işle gurur duyuyoruz. Onlar bizi Hizb-ut Tahrir’e üye olmakla suçlayıp ceza veriyorlar ya; vallahi biz Hizb-ut Tahrir ile çalışmaktan onur ve şeref duyuyoruz. Biz suçlu değiliz, asıl suçlu olanlar; bu cezayı haksız ve hukuksuz bir şekilde bize reva gören yargıçlardır. Asıl suçlu olanlar; kadın erkek, yaşlı genç demeden Hilafet için çalışan Müslümanların evlerine şafak vakti operasyon çekip gözaltına alanlardır. Asıl suçlu olanlar; yanlışlarını, haramlarını, ihanetlerini ve zulümlerini konuştuğumuz için maskelerini düşürdüğümüz için bizi bu tür cezalar ile susturmaya çalışan yöneticilerdir. Biz hakkın tarafındayız, biz İslam’ın tarafındayız, biz adaletin tarafındayız… Onlar ise batılın tarafındalar, onlar zulmün ve zalimin tarafındalar.  Bu hak mücadele nebilerden, peygamberlerden bize miras kaldı. Bu sünnetullahtır ve bu sıkıntılar zaferin yakın olduğunun göstergesidir. Bu mücadelede bize zulmeden yargıçlar, yetkililer ve yöneticiler şunu iyi bilsinler; “okların en kuvvetlisi ve en isabetlisi mazlumun sessiz duasıdır.” Fiili duaları ile bize destek olan, kavli dualarıyla bizi yalnız bırakmayan tüm Müslümanlara teşekkür ediyorum Allah sizlerden razı olsun. Dualarınızı tesirli eylesin inşallah… 


Kıymetli Müslümanlar Sayın Basın Mensupları 
Anayasa Mahkemesi’nin Hizb-ut Tahrir hakkında verdiği 8 ayrı hak ihlali kararına rağmen 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin hakkımızda verdiği bu ceza kararına kamuoyundan tepki yağdı. Sivil Toplum Kuruluşu Temsilcileri, gazeteci ve yazarlar, kanaat önderleri, medya temsilcileri ve siyasiler bizi arayıp konu hakkında bilgi aldılar ve geçmiş olsun temennilerini ilettiler. Hepsine tek tek teşekkür ediyoruz. Sağ olsunlar, hakkın, hukukun ve mağdurun yanında oldukları için Allah kendilerinden razı olsun. Bununla beraber ideolojik saplantıların esiri olan laik Kemalist güruh, mahkemenin verdiği bu hukuksuz ceza kararını sevinçle karşıladılar. Zihinlerini orta çağ Avrupa’sına teslim etmiş bu zavallı kafalılar, her fırsatta yaptıkları gibi bugünde İslam ve Hilafet düşmanlıklarını ortaya çıkardılar. İslam ve Hilafet kelimelerini duyduğunda korkudan hortlar gibi fırlayan ve sağa sola koşup muhbirlik yapan Eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu işte bu zavallılardan biridir. Hilafet Konferansı yapılacak diye yaygara koparıp muhbirlik yapan bu darbe sevici zavallı, Ergenekon artığı subayların muhtıra gibi bildirisini düşünce özgürlüğü çerçevesinde değerlendirirken Hilafet isteyenlere verilen cezayı az buldu. Daha fazla verilmesi gerekiyormuş. Bunların elinden gelse İslam ve Hilafet isteyenler hakkında meydanlarda darağaçları kuracaklar. Bunlar İslam ve Müslümanlara işte bu kadar düşman kesildiler.


Bu eski savcı gibi darbe sevici Cumhuriyet ve Aydınlık gazeteleri de hemen Hizb-ut Tahrir hakkında karalama haberleri yapmaya başladılar. Hem Eminağaoğlu hem de Cumhuriyet Gazetesi ve diğer sol medya organları Hizb-ut Tahrir hakkında AYM’nin hak ihlali kararlarının olduğunu bildikleri halde algı oluşturmaya devam ediyorlar. Buradan bir kez daha İslam ve Hilafet fobisi olan bu zavallılara sesleniyorum ve diyorum ki! Biz sizin İslam’a karşı kininizi de biliyoruz, Hizb-ut Tahrir’e ve Hilafete karşı olan düşmanlığınızı biliyoruz. Biz sizin hukuka ve adalete nasıl baktığınızı dedelerinizin mahkemelerinden biliyoruz. Biz sizi darbeci katillere verdiğiniz desteklerden biliyoruz ve tanıyoruz. Biz sizi brifingli yargıçlar ve yargılamalara verdiğiniz destekten tanıyoruz. Siz İngilizci laik artıkların bu ülkedeki kalıntılarısınız. İstiyorsunuz ki iktidara gelenler sizinle beslensinler. Böylece o çıkarcı iktidarların hücrelerine işleyip biraz daha fazla yaşamak için didinip duruyorsunuz. Fakat şunu bilin ki artık sizin miadınız dolmuştur. Yakında tarihin karanlık çöplüğünde yer almaya mahkûm olacaksınız. Bu ümmet siz ve sizin gibilere artık pabuç bırakmayacaktır.  Sizin tüm bu karalamalarınıza ve saldırılarınıza rağmen Hizb-ut Tahrir izzetli yürüyüşünü devam ettirecek ve yolundan bir milim dahi sapmayacak. Hizb-ut Tahrir’in yolu Allah Rasul’ünün yoludur, bu yolun sonu ise Allah’ın izniyle 2. Raşid-i Hilafet Devletidir. 


104 AMİRAL BİLDİRİSİ 
Türkiye kamuoyu 03 Nisan cumartesi gecesi 104 emekli amiralin muhtıra niteliğindeki bildirisini konuşuyor. Türkiye’deki darbecilik geleneğinin ta eskilere dayandığını, askerlerin zaman zaman bu tür girişimlere meylettiğini hepimiz çok iyi biliyoruz.  Halbuki askerlerin birincil görevi ülkenin halkını ve topraklarını düşman saldırılarından korumak, verilen vazifeleri yerine getirmek olmalı. Osmanlı Devleti’nin son döneminde askerler asli vazifeleri yerine siyasi entrikalar peşinde koşunca bu durum devletin zayıflamasına ve nihayetinde yıkılmasına yol açtı. Bu topraklar askeri darbeyle ilk kez İttihat ve Terakki cemiyetinin girişimiyle tanışmıştır. Sonrasında asker kökenlilerin İstanbul hükümetine alternatif bir hükümet kurmalarıyla bu darbe alışkanlığı devam etmiştir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturan Ankara Hükümeti bu geleneğin uzantısıdır. Yine bu hükumetin uluslararası alanda meşruiyet kazanmak için imzaladığı Lozan ve sonrasında imzalanan anlaşmalar da hep bu geleneğin ürünleridir.   


Türkiye’de her ne zaman askeri darbe ya da girişim olmuşsa bunlar hep laik-Kemalist devlet yapısını korumakla ilişkilendirilmiştir. Darbeler hiçbir zaman halkın istek ve beklentileri ekseninde olmadı, darbeciler hiçbir zaman halkın isteklerini yerine getirmediler. Darbeler güya hep halk için ama halka rağmen yapıldı. Türkiye halkının, darbelerin kötü izlerine dair hatıraları zihinlerde halen canlıdır. Zira 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden çok geçmedi. Halkın nasıl cansiperane bir şekilde tanklara karşı koyduğunu herkes biliyor. Şimdi böyle kanlı bir tarih ve kötü anılar hafızalarda iken 104 emekli amiral, bir araya gelip bildiri yayınlıyorlar. Kanal İstanbul, Montrö Anlaşmasının feshi ve sarıklı amiral üzerinden kendilerince hükümeti uyarmak istiyorlar. Hükümet tarafı, bu bir darbe girişimidir ve bu amiraller hükümeti cebren devirme imasında bulunmuştur dedi. Muhalefetin bir kesimi bildiriyi sert bir şekilde eleştirdi, diğer bir kesimi ifade özgürlüğü olduğu iddiasıyla savunmaya çalıştı. 


Biz bu 104 amiral bildirisinde işin aslını size açıklayalım. İşin aslı şudur; hükümet, yerel, bölgesel ve uluslararası bağlamda planlanmış birtakım stratejik adımlar atma çabasında. Bu planların gerçekleşmesi için attığı adımlar neler: İstanbul Sözleşmesinden tek taraflı çekilme sonrası Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden de çekilme tartışmalarını başlattı ve bu tartışmaya Kanal İstanbul’u da dahil etti. Bu adımların, Biden yönetiminin Rusya karşıtı söylemlerinin hemen ardından gelmesi tesadüf değil tabii. Tam da böyle bir süreçte Rusya’nın Kırım’a ve Ukrayna’ya yönelik adımları bu gelişmelerden bağımsız değil. Kısacası Karadeniz’de sular sınıyor ve bu adımların hepsi aynı zincirin halkaları mahiyetindedir. Hükümet, İngilizlerin Türkiye’nin başına doladığı anlaşma, sözleşme ve protokollerin kendisine ayak bağı olduğunun farkında… Bunlardan kurtulmanın, bunları tek tek kaldırmanın yollarını arıyor. Kimin için yapıyor peki bunu Türkiye halkı için mi? Asla müttefik ve dost bildiği Amerika için yapıyor.   Dolayısıyla her ne pahasına olursa olsun İngilizlere sadakatten bir türlü vazgeçmeyen bu darbe zihniyetli güruhun bu gelişmeler karşısında hazımsızlık yaşaması normal. Bu hazımsızlığın onları kibre sürüklemesi, hesapsızca hareket etmeye yöneltmesi, yanlışlara düşürmesi ve istismara açık hale getirmesi de doğal. Geçmişte bunların acısını bu millet fazlasıyla yaşadı, bundan sonra hiç kimsenin tekrar yaşatmaya hakkı yok. 
Hem hükümet hem de muhalefet partilerine buradan sesleniyoruz: Bu toprakları yabancı boyunduruğundan kurtarmak için seferber olun. Bu memlekete ne sinsi İngilizlerin ne de küstah ve işgalci Amerikalıların bir faydası dokunmuştur. Bu uluslararası katillerin Türkiye’nin boğazına geçirdiği ilmiklerden kurtulmanın vakti artık geldi. Bu ülkeyi sömürgeci devletlerin nüfuzundan kurtarmak için seferber olun, onların maşası olmaktan artık vazgeçin. Allah’tan korkmuyorsanız, bu halktan utanın ve kendinize gelin!
RAMAZAN DEĞERLERİMİZE SARILMA ZAMANI 


Hicri 1442 yılının Ramazan ayı yaklaşıyor. İnşaAllah 29 Şaban yani 11 Nisan Pazar günü Ramazan hilalinin görünüp görünmemesine göre oruca başlayacağız. Ramazan ayını hayır ve bereketle karşılamayı Rabbimizden niyaz ediyoruz.  Biz her Ramazan olduğu gibi bu Ramazan ayı içinde bir başlık belirledik ve bu yıl çalışmalarımızı “Ramazan Değerlerimize Sarılma Zamanı” kampanyası altında yürüteceğiz. Pandemi şartlarında karşılamaya hazırlandığımız Ramazan ayını Müslümanların İslami ruhi bir atmosferde geçirmeleri için gayret göstereceğiz inşallah. Bu çerçevede İslam’ın değerlerini Müslümanlara hatırlatacağız, bu değerlere sahip çıkmak ve korumak için mücadele edip gayret göstereceğiz. Müslümanlardan da bu değerlere sarılmalarını isteyeceğiz. 


Şimdiden gerçekleştireceğimiz bu kampanyanın hayırlara vesile olmasını Rabbimizden niyaz ediyorum. Ve bizleri Nusret ve zafer ayı olan Ramazan’a kavuşturması için dua ediyorum. İnşaAllah Ramazan ayı İslam’ın en büyük değerlerinden olan Hilafet’in ika edildiği ay olur ve biz rahmet ayı Ramazan-ı şerifte izzeti ve zaferi birlikte tadarız. 


Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
06 NİSAN 2021

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.