HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Hilafet Bölünmüş Devletleri Tek Bir Çatı Altında Birleştirecek Otoritedir

Hilafet, Papalık gibi sadece ruhani bir otorite değildir. Bilakis Hilafet; Müslümanların bölünmüş devletlerini tek bir çatı altında birleştirecek otoritedir. Hilafet Müslümanların ordularını tek bir komuta merkezinde toplayacak kuvvettir.

Haftalık Gündem Değerlendirme Toplantısı

3 Mart 1924’TE HİLAFET YIKILDI

Bundan tam 97 yıl önce 3 Mart 1924’de İngiltere liderliğindeki kâfir sömürgeciler ve onların Türk ve Araplardan oluşan işbirlikçileri eliyle Hilâfet yıkıldı. Müslümanların kalkanı parçalandı. Ve 14 asır boyunca insanlığa adaletin, ilmin, insanca yaşamanın en güzel örnekliğini sunan bu hayırlı Ümmet yetim bırakıldı. Hilafet yıkılınca sahipsiz kalan Müslümanlara yönelik her yönden ve her türden saldırılar başladı. Hilafet varken güçlüydük, o yıkılınca zayıfladık, Hilafet varken zengindik sonra fakirleştik. Hilafet ile izzetliydik O’nun yokluğunda zillete sürüklendik. Rabbimiz bize tek ümmet ve tek devlet olmamızı emretti, Hilafet ile tek ümmet ve tek devlettik, parçalandık bölündük.

Gün geçtikçe sadece topraklarımıza değil kalplerimize de kardeşliğimize de sınırlar çektik. Kâfirleri dost Müslümanları düşman görmeye başladık. Allah’ın zerre kadar değer vermediği Batılı kâfirlere özendik. Hilafetsiz geçen 97 yılda acıların, zulümlerin, işgallerin, aşağılanmaların, tecavüzlerin, katliamların ve ihanetlerin en ağırlarına şahit olduk. İşte Şam toprakları! Yıkılmamış ev, kan dökülmemiş toprak ve gözyaşı dökmeyen anne kalmadı! İşte Doğu Türkistan! Kâfir Çin’in zulümleri arzı ve arşı titretti! İşte Hindistan! Müslümanlar Sokak ortasında vahşice katlediliyor! İşte Kudüs! Tüm dünyanın gözü önünde Yahudi varlığına teslim ediliyor!

Evet kardeşlerim! Bugün İslam Ümmetinin diz üstü çökmesinin tek nedeni Hilafetin ilga edilmesidir. Bugün zayıflığımızın, fakirliğimizin, ezilmişliğimizin, bölünmüşlüğümüzün ten nedeni onun yokluğudur Hilafetin yokluğudur. O halde yeniden ayağa kalkmalıyız, yeniden insanlar arasından çıkartılmış en hayırlı Ümmet olmayı hak etmeliyiz. Yeniden nübüvvet metodu üzere İkinci Raşidi Hilafet Devleti’nin kurulması için çalışmalıyız. Çünkü Hilafet farzların tacıdır. Bu Kitap, Sünnet ve Sahabenin İcması ile sabittir. Ayrıca Müslümanlar hatta tüm insanlık için aklen ve siyaseten Hilafet artık bir zarurettir. Hilafet, Papalık gibi sadece ruhani bir otorite değildir. Bilakis Hilafet; Müslümanların bölünmüş devletlerini tek bir çatı altında birleştirecek otoritedir. Hilafet Müslümanların ordularını tek bir komuta merkezinde toplayacak kuvvettir. Hilafet İslam topraklarının yer altı ve yer üstü zenginliklerini tüm Müslümanlar ve tebaası için kullanacaktır. Öyleyse Hilafet için çalışın kıymetli Müslümanlar! Onu engellemeye çalışan sömürgecilere ve işbirlikçi rejimlere karşı direnin! Küllerinizden yeniden doğun! Güneş olup karanlıkları aydınlatın! Hilafeti yeniden ikame edin ve kendinizi Batılı fikir ve nizamların esaretinden kurtarın! Böylece Allah ve Rasulunün müjdesine bir kez daha şahitlik edin! 

İSTANBUL’DA BÜYÜK AİLE KONFERANSI

İstanbul 2020 yılının 3 Mart’ında büyük bir konferansa daha ev sahipliği yaptı. Hizb-ut Tahrir Türkiye’nin başlattığı "Aile, Nesil ve Toplum İslâm ile Korunur" başlıklı kampanya çerçevesinde gerçekleştirdik bu konferansı. Çok yoğun bir katılım ile gerçekleştirdik konferansı, 2500 kişiden fazla davetli iştirak etti. Konferansın başlığını “Aileden Devlete İslâmi Toplumun İnşası” olarak belirledik. Zira bugün imza atılan sözleşmeler ve uygulanan Batılı kanunlar ile Ailenin altı oyuluyor, son kale olan aile tahrip ediliyor yıkılmaya çalışılıyor.

Konferansta İstanbul Sözleşmesi ve aileyi yıkan yasaların topluma etkileri, İslâm’da Ailenin önemi ve aile ile toplumun nasıl korunacağı konularını ele alındı. İlahiyatçı Dr. Abdurrahim ŞEN, Siyer Vakfı Kurucusu Muhammed Emin Yıldırım ve İlahiyatçı Abdullah İmamoğlu konuşmalarında çok önemli mesajlar verdiler. Bu vesileyle katılımcı hocalarımıza iştirakleri ve sunumları için bir kez daha teşekkür ediyoruz Allah kendilerinden razı olsun. Yine programa iştirak eden tüm davetlilerden, kadın erkek çoluk çocuk tüm Müslümanlardan rabbimiz razı olsun. Rabbimizden bu konferansı hayra vesile kılmasını niyaz ediyoruz.

İDLİB VE MÜLTECİLER MESELESİ

Geçen hafta Türkiye İdlib’den gelen bir saldırı haberi ile sarsıldı. Rusya destekli Rejim güçleri tarafından yapılan saldırıda 34 askerimiz hayatını kaybederken bir o kadarı da yaralandı. Acı, sadece askerlerin ailelerini değil; tüm Anadolu’yu dolaştı. İktidarın intikam çığlıkları, muhalefetin bu meseleden kendisine pay çıkartma gayretleri, meclisteki yumruklu, küfürlü kavgalar arasında hüzün ve öfke evlerimize hâkim oldu.  Bu üzücü olayın ardından birbirini tetikleyen birçok olay yaşandı. Türkiye’de yaşayan mültecilere sınır kapıları açıldı. Gidebiliyorsanız gidin demekten daha çok haydi defolun gidin der gibi otobüsler ile mülteciler sınıra taşındı. Sonra da Yunan sınır muhafızlarının önüne atıldılar bu yurtsuz yuvasız çaresizler… Çoluk çocuk, genç yaşlı binlercesi yine perişanlığa, yine sahipsizliğe terk edildiler.Şiddete ve göz yaşartıcı bombalara maruz bırakıldılar. Soğukta titreyen çocukların görüntüsü yüreklerimizi dağladı.

Sayın Basın mensupları! Biz biliyoruz ki mülteci meselesi, Amerika’nın Türkiye eliyle Avrupa’ya karşı kullandığı önemli bir kozdur. Türkiye’nin mültecilere çıkış kapılarını açması, rejimin lehine sonuçlanacak Amerikan siyasi çözümüne karşı olan ve mülteci meselesinin maddi yükünü üstlenmeyen Avrupa’ya karşı yapılmış bir uyarıdır. Adil şahitliğimizin gereği olarak biz bu acı tabloyu, başta yöneticiler olmak üzere cemaatler, kanaat önderleri ve siz değerli halkımızın gözleri önüne seriyoruz. Böylece farkına varalım ve hesaba çekilmeden önce kendi nefsimizi hesaba çekelim. Unutmayalım ki onlar bizim kardeşimiz ve batıya karşı kullanacağımız bir tehdit malzemesi olamazlar, olmamalılar. Ensar olmak bu değil, yardımsever olmak, kardeş olmak bu değil. Eğer topraklarımızdan birilerini çıkarmak, kovmak istiyorsak bu masum muhacirler olmamalı. Çünkü onların bu ülkeye bir yükü yok, onların bize düşmanlığı da yok. Asıl topraklarımızdan çıkaracağımız kovacağımız kişiler Avrupa ülkelerinin elçileri ve konsoloslarıdır, ABD ve Rusya’nın elçilik ve konsolosluk görevlileridir. Çünkü bunlar bizim dostumuz değil düşmanımızdır. Çünkü bunlar bu ülkede fitne ve terörün başıdırlar. Bir kez daha tekrarlıyorum, mültecileri polis kontrolünde otobüslere doldurup sınıra taşıyıp Yunan polisinin önüne atmak Müslüman Türkiye’ye yakışmamaktadır. ültecileri iki ateş arasında bırakmak Türkiye’nin ensarlık görevini heba etmektir. Eğer birazcık samimiyet varsa çaresizleri değil Avrupa ülkelerinin, ABD ve Rusya’nın büyükelçilerini zırhlı araçlara yükleyin ve kendi ülkelerine ellerinizle teslim edin.

Evet, kıymetli Müslümanlar değerli basım mensupları! 27 Şubatta İdlib’de meydana gelen saldırı sonrasında oluşan duygusal atmosfer hakikatlere ulaşmamızı da sakın engellemesin. Defalarca söyledik yine söylüyoruz; iktidarın Suriye’deki Müslüman kardeşlerimizi korumak, kollamak, onlara uzanan elleri kırmak gibi bir amacı hedefi yok. Keşke biz yanılsak ve keşke Türkiye gerçekten İdlib halkı ve tüm Suriyeli kardeşlerimiz için samimi adımlar atsa…   Ama maalesef iktidarın yaptığı açıklamalar da bizim söylediklerimizi teyit ediyor. Bizim daha fazla mülteciye tahammülümüz yok diyorlar. Tek başımıza bu kadar mülteciyi kaldıramayız diyorlar. Türkiye’nin rejim unsurlarına yönelik saldırılarını mülteci akınını engellemek adına yaptığını söylüyorlar.

Dolayısıyla Türkiye’nin derdi İdlib’de bombaların, mermilerin altında yaşamak zorunda kalan Müslümanlar değil maalesef... Esasında mülteci akını meselesi asıl gayenin üzerini örtmek için gündeme sokulmuştur. Asıl gaye ABD’nin Suriye’deki planlarını uygulamaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerinin aynen aktarıyorum: “Rejime yönelik bu harekât, rejim Soçi Mutabakatında belirtilen bölgenin dışına çıkarılana kadar devam edecektir.” Evet, amaç Soçi Mutabakatının uygulanabilir olması için zemin hazırlamak.

Cumhurbaşkanı aynı konuşmasında İran ve Rusya’ya da zeytin dalı uzattı. “Türkiye Suriye'de şu ana kadar ne Rusya'yı ne İran'ı doğrudan hedef almamıştır. Suriye'de bizim sizinle herhangi bir derdimiz yok. Rejim unsurlarını imha ediyoruz” dedi. Bu açıklamalar Bahar Kalkanı Harekâtı’nın İdlib ve Suriye halkını korumak ve kollamak için başlatılmadığını gösteriyor. Eğer öyle olsa bu harekâtın hedefinde Rusya’da olmalı. Çünkü Rusya bugün bile hala İdlib’i havadan bombalıyor. Ve Rusya bunu yaparken Cumhurbaşkanı Erdoğan Putin ile görüşmek üzere Rusya’ya gitti. Kuvvetle muhtemel Soçi Mutabakatına iki tarafın da uyması gerektiğine dair bir uzlaşıyla masadan kalkacak. Nitekim James Jeffrey bugün Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın düzenlediği Uluslararası İdlib Konferansı’nda konuştu ve askeri değil siyasi çözümün yanında olduklarını söyledi. Bu, her iki tarafa da hem Türkiye hem de Rusya’ya Soçi Mutabakatına bağlı kalın demektir. Soçi mutabakatına uyulması demek İdlib’deki muhaliflerin silah bırakmaya zorlanması demektir. Soçi Mutabakatına uymak demek kontrol altına girmek istemeyen muhaliflerin kontrol atlına alınması demektir.

Kıymetli Müslümanlar!

Hilafetin ilga edilmesinden bu yana size karşı büyük oyunlar oynandı! Tarihi kimliğiniz çalındı. Fikirleriniz çalındı. Hatıralarınız çalındı. Ancak çalamadıkları ve asla çalamayacakları bir şey var! İmanınız! Siz Allah ve Rasulune iman etmiş bir halksınız! Siz, İslam’ın fetih müjdeleyicisi olan bir halksınız! Siz İslam’ın bayraktarısınız! Siz İstanbul’u fethederek Rasulullah’ın övgüsüne mazhar olan güzel komutan ve güzel ordunun torunlarısınız. Siz İslam’ın adalet dağıtan kılıcısınız. İdlip’te Türkiye ordusunu “Muhammed’in Ordusu” diye karşılayan Müslümanların mutluluktan parlayan gözleri sizin ışığınız olsun! Tarihi misyonunuzu hatırlayın ve misyonu yerine getirmek için yegâne çözümün Raşidi Hilafet Devletini kurmak olduğunu unutmayın.

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
05.03.2020

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.