Toplumun İhyası İslâm’ın İkamesiyle Olur
Genel olarak İslam ümmetinin, özel olarak Türkiye toplumunun yozlaşması, dinden uzaklaşmasına ve sapkın eğilimlere kapılmasına neden olan bu sosyokültürel değişimin temelinde bizatihi devlet ve uyguladığı küfür nizamı vardır. Devlet, kendi laik sistemine uygun bir din anlayışı geliştirmek, “mevcut küfür sistemini değiştirmeksizin yahut değiştirmeye dahi tevessül etmeksizin”, seküler-demokratik rejim altında güya dinin yaşanmasına yönelik hizmetler sunmak üzere 1924 yılında Hilafet’in ilga edildiği meşum kararla birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurmuştur. Diyanet maalesef bu misyondan ve müfsit temelden kurtulabilmiş değildir ki toplumu, süregelen bu ifsat sürecinden kurtarabilsin.
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından 25-28 Kasım 2019 tarihlerinde Ankara’da düzenlenen 6. Din Şûrası’nda, tüm dünyayı etkileyen sosyokültürel değişimin din anlayışı, dinin hayatla ilişkisi ve dinin gelecek tasavvuruna etkisi bağlamında Diyanet’in hizmetlerine ilişkin yeni stratejilerin belirlenmesi amacıyla tartışmalar yapılmış, kapanış programına Cumhurbaşkanı Erdoğan da katılmış ve şûra 37 maddelik kararların açıklanmasıyla son bulmuştur.
Şûra’nın sonuç bildirgesinde şu ifadelere yer verilmiştir: “Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de pek çok sebebe bağlı olarak yaşanan sosyoekonomik ve kültürel değişim, günümüzde küreselleşmenin de etkisiyle hızlanmış ve dinî inanç, ahlâki değerler ve milli kültürü tehdit eder hale gelmiştir. Öte yandan yine küresel yönlendirmelerle oluşan popüler kültür de özellikle çocuklar ve gençler üzerinde dinî inanç ve değerlere karşı bir kayıtsızlık doğurmuştur. Bütün bu yeni durumlar dini hayatı zorlamakta, Müslümanların savunma mekanizmalarını zayıflatmakta ve gelecek tasavvurunu gölgelemektedir.” Yine bilimsel ve teknolojik gelişmelerin, bilimsel düşünme metodu ve pozitivist yaklaşımı öne çıkararak adeta dinin yerini alacak bir anlayışa dönüştüğü, bunun da dinin varlığını ve rolünü tehdit eder hale geldiği, böylelikle bireysel dindarlığın öne çıktığı ve sahih din anlayışından uzak yeni dini akımların doğmasına neden olduğu kabul edilmiştir. Bu çerçeveden hareketle, toplumu ve fertleri ifsat ettiği ikrar edilen sosyokültürel değişim karşısında yapılması gerekenleri özetleyen kararlarda pek çok önemli vurgu yapılmakla birlikte, meselenin kaynağı, sebepleri ve İslam akidesine dayalı sahih çözümleri maalesef göz ardı edilmiştir.
Genel olarak İslam ümmetinin, özel olarak Türkiye toplumunun yozlaşması, dinden uzaklaşmasına ve sapkın eğilimlere kapılmasına neden olan bu sosyokültürel değişimin temelinde bizatihi devlet ve uyguladığı küfür nizamı vardır. Devlet, kendi laik sistemine uygun bir din anlayışı geliştirmek, “mevcut küfür sistemini değiştirmeksizin yahut değiştirmeye dahi tevessül etmeksizin”, seküler-demokratik rejim altında güya dinin yaşanmasına yönelik hizmetler sunmak üzere 1924 yılında Hilafet’in ilga edildiği meşum kararla birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurmuştur. Diyanet maalesef bu misyondan ve müfsit temelden kurtulabilmiş değildir ki toplumu, süregelen bu ifsat sürecinden kurtarabilsin.
Laik düzende dini yaşamak ve savunmak asla mümkün değildir. Zira İslam, akide ve ahkâmı ile hayatın tüm alanlarını kuşatan kapsamlı bir hayat nizamıdır. İslam’ı ibadetlerden ibaret gören, bu çerçevede eğitim veren, yayınlar yapan, camileri ve imamları seferber eden, aileyi, kadınları, gençleri ve çocukları Batılı bakış açısının ürünü olan modernist yaklaşımlarla korumaya çalışan bir Diyanet, ilmi ve akademik yetkinliği bulunan değerli alimleri bünyesinde barındırsa dahi, maalesef istenen neticeyi elde edemeyecek, ümmetin samimi evlatlarının halisane çabalarının heder olmasından, ümmetin daha fazla zaman kaybetmesinden ve Allah korusun ileride daha ciddi tehlikelerle karşı karşıya kalmasından başka bir yere varılamayacaktır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluşundan bugüne üstlendiği misyon, sunduğu hizmetler ve bunların neticeleri ortadadır.
Samimi niyetlerle ortaya konulan gayretli çabalar elbette takdire şayandır, ancak gerek Diyanet, gerekse bu ümmetin sahih İslam anlayışına sahip değerli alimleri, ümmetin ve toplumun ifsadının kaynağının yöneticiler ve alimler olduğu gerçeğinden hareketle artık silkelenmeli, Rabbimizin hesabından endişe etmeli ve peygamberlerin varisleri sıfatının hakkını vermek üzere hiçbir kınayıcının kınamasından korkmaksızın köklü değişim çağrısında bulunmalıdır. İslami hayatın kapsamlı ve köklü bir şekilde yeniden başlatılması amacıyla, Allah Subhânehu ve Teâla’nın vaadi ve Rasûlü’nün [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] müjdesine ittiba ederek Nübüvvet Minhacı üzere İkinci Râşidî Hilâfet Devleti’nin kurulması, küfür rejimlerin İslam topraklarından bir daha asla dönmemecesine sökülüp atılması ve yaşadığımız bu yıkım ve ifsat sürecine son verilmesi için çalışmaktan başka bir yol olmadığını artık idrak etmelidir.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَج۪يبُوا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ اِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْي۪يكُمْۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِه۪ وَاَنَّـهُٓ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Rasulü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” [Enfal 24]
حزب التحرير
Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
30.11.2019
PDF'i indirmek için tıklayınız
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!