Bu Zulüm Hizb-ut Tahrir’li Gençlerin Azimlerini Artıracaktır
Hizb-ut Tahrir yargılamalarındaki hukuksuzluk bu boyutlarda iken halen daha İslam'ı ve Müslümanları en büyük tehlike görenlerin, sahih İslami fikirlerin Müslümanlar arasında dolaşmasını engellemek adına yaptıkları bu yıldırma çabaları beyhudedir. Zira bizler bedeli her ne olursa olsun, doğru bildiklerimizi bu topluma götürmekten asla geri kalmayacağız. Ne zalimin zulmüne ne de kınayıcının kınamasına aldırış etmeden İslam’ın hâkimiyeti olan Raşidi Hilafet için çalışmaya devam edeceğiz. Eskilerin dediği gibi; “esen yelin kayadan alacağı tek şey üzerindeki tozdur!” Muhakkak ki Allah muttakilerin yardımcısı ve velisidir!
HİZB-UT TAHRİR’E YÖNELİK GÖZALTILAR
Sizlerin de bildiği ve yakından takip ettiği üzere uzunca bir süredir Hizb-ut Tahrir’e yönelik gözaltılar yapılmıyordu. Ta ki bu sabah Diyarbakır, Siirt ve Batman’dan aldığımız habere kadar. Diyarbakır’da Aydın Usalp, Batman’dan Darap Eren ve Siirt’den 5 kişi olmak üzere toplam 7 kardeşimiz sabah vaktinde evlerinde gözaltına alındılar. AYM'nin konuyla alakalı birçok mükerrer kararına ve ülke genelinde 15’den fazla farklı mahkemenin verdiği beraat kararlarına rağmen bu tür gözaltıların yapılabilmesi abesle iştigaldir.
Hizb-ut Tahrir yargılamalarındaki hukuksuzluk bu boyutlarda iken halen daha İslam'ı ve Müslümanları en büyük tehlike görenlerin, sahih İslami fikirlerin Müslümanlar arasında dolaşmasını engellemek adına yaptıkları bu yıldırma çabaları beyhudedir. Zira bizler bedeli her ne olursa olsun, doğru bildiklerimizi bu topluma götürmekten asla geri kalmayacağız. Ne zalimin zulmüne ne de kınayıcının kınamasına aldırış etmeden İslam’ın hâkimiyeti olan Raşidi Hilafet için çalışmaya devam edeceğiz. Eskilerin dediği gibi; “esen yelin kayadan alacağı tek şey üzerindeki tozdur!” Muhakkak ki Allah muttakilerin yardımcısı ve velisidir!
Buradan bir kez daha ifade ediyoruz ki Hizb-ut Tahrir'i güçlü kılan yegâne faktör; sahip olduğu tecrübesi ve fikirleri ile sömürgecilerin sinsi planlarını ifşa edebilme kudretidir. Hizb-ut Tahrir’i korkusuz kılan faktör; gücü ve izzeti sömürgecilerin yanında arayan işbirlikçilerin ihanetlerini yüzlerine vurabilme cesaretidir. Bu cesaret hem yürekten hem de Sünnetullaha olan imandan gelmektedir. Hizb-ut Tahrir’i güçlü kılan faktör; Kur'an ve Sünnet ışığında İslami değerleri her platformda savunabilme azmi ve yöneticiler ne yaparlarsa yapsınlar hakkı haykırabilme özgüvenidir. İşte Hizb-ut Tahrir sahip olduğu bu amiller ile güçlüdür. Hizb-ut Tahrir’in gücü sadece kemiyetinden kaynaklanmaz, bilakis asıl gücü sahip olduğu fikirleri, görüşleri ve sömürgecilerin tahtını yıkacak olan çözümlerinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla onu engellemek isteyenlerin yaptığı tüm bu girişimler beyhude girişimlerdir. Bu ve benzeri tüm girişimler yakın bir gelecekteki İslam’ın hâkimiyetini ve Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelediği Raşid-i Hilafetin kurulmasını engelleyemez. Zira vakti gelmiş bir fikrin önünde hiçbir güç duramayacaktır.
İşte bu sebeple bu tür gözaltılarla gerçekleştirmek istenen korkutma veya yıldırma girişimleri asla sonuç vermeyecektir. Bilakis sahih bir iradeye sahip olan Hizb-ut Tahrir’li gençlerin azimlerini artıracaktır. Çünkü onlar korkulmaya en layık olanın Allah Azze ve Celle olduğunun bilincinde ve idrakindedirler. Bunun bu şekilde bilinmesini isteriz.
MEDYA VE SOSYAL MEDYA ETİK KURALLARI
Bugün içinde yaşadığımız çağ medya ve iletişim çağı olarak isimlendiriliyor. İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde iletişim bugün olduğu kadar önemli, önemli olduğu kadar da tehlikeli olmadı. İletişim teknolojisinin hızla geliştiği, İnternet başta olmak üzere iletişim araçlarının özellikle de sosyal medyanın en etkin yayın aracına dönüştüğü son yıllarda, iletişim ve medya çok önemli bir mesele olarak insanlığın önünde duruyor. Ancak medya ve sosyal medya, insanlığın faydasına dokunan yönü olmakla beraber daha çok bir sorun olarak önümüzde duruyor. Medya ve sosyal medyaya hâkim olan güç maalesef insanlığı ahlaksızlığa, ilkesizliğe adaletsizliğe ve insafsızlığa mahkûm -daha doğrusu köle- haline getiriyor. Adeta köleleştirilmiş hale getirilen bu halkların ne izleyeceğine, ne duyacağına bu kirli eller karar veriyor. Kalemleri bu kirli eller tutuyor maalesef. Doğrulara, dürüstlere, bu ortamda temiz kalanlara ise akredite uygulanıyor.
Bu güçler aynen Firavun gibi azgınlaşmış durumdalar. Rabbimiz Firavunun yeryüzünde nasıl da azgınlaştığını, haddini aşan sözler sarf ettiğini, bize aynen şu şekilde haber veriyor: Firavun "Ben sadece kendi bilip gördüğümü size gösteriyorum ve sizi yalnızca doğru yola yönlendiriyorum" dedi.” (Mümin 29)
Bugün işte bu kartelleşmiş medyanın ve kirletilmiş sosyal medyanın yayınları sayesinde yalanlar ve vehimler üzerine gündemler oluşturuluyor, algılar yönetiliyor. En kötüsü de bu algı operasyonuna kendini mahkûm etmiş nesiller yetiştiriliyor. Medyanın gücünü elinde bulunduranlar bu fırsatı; kamuoyu oluşturmak, insanların akılları ile oynamak, onların duygu ve düşüncelerini şekillendirmek için kullanıyorlar. Aynı zamanda insanları itibarsızlaştırmak, iftira atmak, karalamak ve daha da ötesi insanların hak ve hukuklarını çiğnemek, iffet ve değerlerine hakaret etmek için sosyal medyayı fırsat biliyorlar.
Kıymetli izleyiciler, bu konuyu niçin gündemimize aldık, belki şimdi daha iyi anlayacaksınız. Malum son günlerde, bir parti, iktidar partisi, sosyal medyada güya etik kurallarında farkındalık oluşturmak için bir gönüllülük çalışması başlattı. Bunu da Twitter’de yeşil küre ile simgeleştirdi. Peşinden bu farkındalık kampanyasına katılan bir kişi, Başak DEMİRTAŞ hakkında ahlak dışı paylaşımlarda bulundu ve bu konu bayağı gündem oldu. CHP’si, HDP’si, MHP’si, hepsi, hatta İktidar partisi de dâhil tüm kesimler bu paylaşıma tepki verdiler ve sosyal medyanın etik ve ahlaki kurallarına çağrı yaptılar. Sanki tüm bu ismini saydığım partilerin yöneticileri, tertemiz sütten çıkmış ak kaşık gibi ahlak abidesi kesildiler bir anda.
Seçim dönemlerinde meydanlarda birbirlerine en ağır hakareti yapanlar sanki onlar değilmiş. Algıları yönetmek için sosyal medyadaki trollerine tüm ahlaksızlık ve itibarsızlıkları, her şeyi mubah sayanlar, Başak DEMİRTAŞ’a yapılan ahlaksız paylaşım meselesinden bir anda kendilerini beri tuttular ve temiz olduklarını söylediler. Kurdukları trol ordularının saplandığı çukurlardan gelen pis kokulara rağmen bu pişkinliği yaptılar.
Sosyal medyada gündem konusu İslam ve Hilafet olunca bütün düşmanlıklarıyla Müslümanlara ağızlarındaki pisliği kusan Kemalist seviciler, CHP’lilere gelince, Bunlar sanki kendileri çok temizmiş gibi rakiplerine ahlak uyarıları yapmaya kalktılar. Hâlbuki bu halk laik Kemalistlerin CHP zihniyetinin cemaziyelevvelini çok iyi bilir.
Gelgelelim, faşist kafalıları ve küfürbaz vekilleri yıllardır mecliste besleyen milliyetçi MHP ve İYİ Partililere, onlar da iktidar ve ana muhalefetten geri kalmadı tabii… Peki ya güya mağdur rolünü oynayan HDP’ye ne demeli? Marksist fikirlerle, Kürt milliyetçiliği ve sapık düşüncelerle Kürt halkını din ve değerlerinden koparan HDP’liler yıkamayla çıkmayacak kadar kirli durumdalar. Sonuç olarak medya ve sosyal medya araçları günümüzde bu partilerin fasit, kirli propagandalarına hizmet ediyor. Bunu yaparken İslami ya da insani hiçbir değer ve ilkeyi gözetmiyorlar.
Peki, bütün bunlara rağmen Müslümanlar ne yapmalı, kardeşim, bacım, abim, amcam siz ne yapmalısınız? Siz, Müslüman olarak İslam’ın iyiliği emretme ve kötülükten nehy etme emrine sıkı sıkıya bağlı kalmalısınız. Siz emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker misyonuna sahip bir ümmet olduğunuzu göstermelisiniz ve buna göre medya araçlarını en çok da siz kullanmalısınız. Zira İslam’a davet ve iyiliği emretmek; artık bütün yerkürede her eve girmiş olan yazılı veya görsel medya araçlarını kullanmayı gerektirmektedir. İşte bu şekilde İslam’ın dünya için en ideal düzen ve sistem olduğunu ortaya koymuş olursunuz. İktisadi, toplumsal, kültürel ve ahlaki manada insanların iyiliğine, dünya halklarının yararına olan şeylerin ancak İslam’da olduğunu herkese duyurmuş olursunuz.
Yine kötülükten nehy etmek için de iletişim araçlarını kullanmak elzem. Beşeri ideoloji ve düşüncelerin batıllığını, insan kaynaklı düzen ve uygarlıkların çözümsüzlüğünü, kokuşmuşluğunu anlatmak ve kamuoyu oluşturmak için medya önemli bir araçtır, unutmayın. Aynı şekilde İslam beldelerinde iktidarları gasp etmiş olan sömürgeci devletlerin siyasetlerini deşifre etmek, onların çirkin emellerini gün yüzüne çıkartmak içinde önemli bir fırsattır medya…
Bütün bunlara ilaveten şunu da söyleyeyim; medya kuruluşları İslam devletinde en az eğitim kurumları kadar önemlidir. Zira medya; yaşlı genç, okuyan okumayan her kesimden insanı yaşamları boyunca etkisi altında tutan yaygın bir eğitim aracıdır. Medya sayesinde ümmetimiz etle tırnak gibi birbiriyle kenetlenebilir, tek vücut olabilir. Medya sayesinde ümmet olarak hadiselere karşı ortak tepkiler verebiliriz, reaksiyon geliştirebiliriz, tek hedef ve gaye doğrultusunda yaşamları birleştirebiliriz. Bugün nasıl ki kâfirler ve işbirlikçi yöneticiler, onları ayakta tutan kapitalist kartel şirketler, medya sayesinde koskoca bir nesli ifsat ettilerse, Hilafet Devleti de inşallah o gün geldiğinde bu nesilleri bu pislik çukurundan kurtaracak ve tertemiz aydın akıllı düşünen nesiller yetiştirecektir.
“AYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN LAFA BAKILMAZ”
Malumunuz koronavirüs etkisiyle dünya genelinde sessiz bir iktisadi kriz yaşanıyor. Ülkeden ülkeye şiddeti değişen bu krizin yansımaları nedeniyle hükümetler, kısa orta ve uzun vadeli iktisadi planlamalar yapıyorlar. Hemen hemen her ülke bu süreci hem sağlık sistemi hem de ekonomik açıdan en az hasarla atlatmanın yollarını arıyor. Özellikle üçüncü dünya ülkeleri olarak isimlendirilen az gelişmiş ülkeler krizden çıkış için alternatif aramaktalar. Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında Türkiye bu kapsamda bir dizi önlem ve strateji planı açıkladı.
Tam da böyle bir krizden çıkış yolunun arandığı dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz Pazar günü Sebahattin Zaim Üniversitesi’nin gerçekleştirdiği “12. Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finansı Konferansı”na katıldı. Burada yaptığı konuşmasında iktisadi krizlerden çıkışın anahtarının İslam İktisat Sistemi olduğunu söyledi. Konuşmasının bir bölümünde; "Aşırı finansallaşma toplumsal ve insani maliyetlerin dikkate alınmadığı, sadece rant kaygısıyla hareket eden obez bir ekonomik model ortaya çıkarmıştır.” dedi. “Uzun vadeli büyük altyapı yatırımlarının finansmanı için sukuk gibi ürünlerin kullanımının yaygınlaştırılması gerekiyor." diye de ekledi.
Evet, İslam İktisat Sistemi krizlerden çıkışın anahtarıdır. Bu söylem elbette doğru bir söylemdir. Hatırlayın, geçtiğimiz haftalarda biz gerek bu platformdan gerekse diğer medya organlarımız ile İslam’ın iktisat Sistemine geçilmesinin önemini vurgulamıştık. Hatta bunun için geçen yıl Uluslararası İslam İktisat konferansı düzenledik ve sırf bu konuya özel rapor, dergi ve neşriyatlar yayınladık. İslam İktisadı elbette krizden çıkışın anahtardır. Lakin “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.” diye de bir söz var. Yöneticilerin işi sadece doğruları konuşmak değil, bilakis o doğruları uygulamak, hayata geçirmektir. Yöneticiyi farklı kılan işte tam da budur. Yöneticilik makamı, yani doğal olarak bu sözü söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeri, doğruları, yanlışları tespit etme mercii değildir. Doğruları uygulayıp yanlışlardan uzaklaşma ve Müslüman halkı da bu yanlışlardan, haramlardan koruma merciidir.
Bakın dünya konjonktürüne, Kapitalizm tükendi, çıkmaza girdi, kapitalist devletlerin kendileri bile çok ağır darbeler aldılar. Hepsi yeni bir oluşum ve yeni bir düzen peşindeler. Küfür devletlerinin kendi iç meselelerinde boğulduğu şu günler, Müslümanlar için kaçırılmaması gereken fırsat günleri değil midir? Bu durumu Müslümanlar daha ne zaman fırsata çevirecekler? Sadece iktisat sistemi için değil, İslam’ın yeniden hayata hâkim kılınmasının zamanı değil mi? Eğer ki siz, söylemleriniz de samimi iseniz, eğer ki bu söylediklerinizi Allah için söylediyseniz o zaman bu sözün arkasında durun. Hz. Ali RadiyAllahu Anh'ın dediği gibi: "Söz ağızdan çıkana kadar senin esirindir. Ağızdan çıktıktan sonra sen onun esiri olursun." Öyleyse siz, esiri olduğunuz bu sözün arkasında mı duracaksınız, yoksa öncekiler gibi siyaset gereği söyleyip, yine siyaset gereği vaz geçtiğiniz bir söz mü olacak bu da?
Sayın Erdoğan! Bu toplumun artık boş hayaller ile kandırılmaya takati kalmadı, artık İslam’i söylemlerle kandırmaya son verin. Bu toplumun artık İslam’i emareler ile oyalanmaya vakitleri de yok. Bu toplumun artık hamaset dolu sözler duymaya ihtiyacı da yok, yeter artık milletin bunlara karnı tok. Müslümanlar artık, onları aldatmayan, kandırmayan ve İslam’ı gerçek anlamda tatbik edecek yöneticiler görmek istiyor. Müslümanlar artık İslam ile aldatan değil, İslam ile aydınlatan yöneticiler görmek istiyor. Müslümanlar artık hamaset dolu sözler ile onları oyalayan demokratik liderler değil, Allah’ın dinini yeryüzüne hâkim kılacak olan Raşid halifeler görmek istiyor. Son olarak diyoruz ki; O gün buna şahit olanlar demokratik bir lider ile Raşid bir Halife arasında ki farkın yer ve gök kadar olduğunu çok iyi anlayacaklardır. Rabbimiz bir an önce bize Raşid bir Halife nasip etsin inşallah.
LİBYA’DA YENİ DURUM VE ÜLKELERİN ROLLERİ
Libya’da son günlerde önemli gelişmelere şahitlik ediyoruz. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Donald Trump'la yaptığı telefon görüşmesi sonrası iki ülke arasında Libya'daki süreçle ilgili olarak yeni bir dönemin başlayabileceğini, General Hafter’in her an sürecin dışına atılabileceğini söyledi. Bilindiği gibi Türkiye geçtiğimiz aylarda Libya’daki sürece dâhil olmuş ve özellikle İHA ve SİHA’ların devreye girmesiyle Ulusal Mutabakat Hükümetine askeri üstünlük sağlanmış ve Hafter birliklerinin elinden birçok bölge geri alınmıştı. Dikkat ederseniz Libya meselesi Libya halkının meselesi olmaktan çoktan çıkmış ve uluslararası bir mesele haline dönmüştür. 42 yıl boyunca ülkeyi baskı ve diktatörlükle yöneten Kaddafi’nin ibretlik devrilişi sonrasında ülke bir türlü sükûn bulmadı. Bilakis her şey daha kötüye gitti ve kaos ülkenin tek hakimi oldu. İşte devrimden geriye kalan, geçen 8 yılın özeti sadece bu kaostur.
Libya meselesine müdahil olan hiç kimse Libya halkını düşünmemektedir ki buna Türkiye de dâhildir. ABD baş aktör olarak oyun kurucu vazifesini yine üstlenmiş vaziyettedir. Tıpkı Suriye sahasında olduğu gibi görevleri paylaştırmış ve herkes verilen görevi yerine getiriyor. Erdoğan-Trump görüşmesinde Libya’da yeni bir döneme geçildiğinin açıklanması başka ne anlama gelmektedir ki? Aynı şekilde Mısır, BAE, Rusya, İtalya ve sair ülkeler pastadan pay değil kırıntı kapmak için yerlerini tutuyorlar. Libya meselesinin özeti işte budur. ABD, Libya’da kendisine şartsız, koşulsuz bir şekilde itaat edecek yeni ve güçlü bir iktidar istiyor. Böylelikle hem ucuz maliyetli zengin petrol yataklarının kontrolünü ele geçirecek hem de Libya üzerinden Afrika siyasetini devam ettirecek. Diğer ülkeler bu amaca bir şekilde hizmet eden aktörlerden başkası değildir.
Türkiye özellikle ve bir plan dâhilinde ABD yanlısı hatta CIA ajanı General Hafter’in değil Ulusal Mutabakat Hükümetinin yanında yer almıştır. Böylece ABD, Türkiye’nin eliyle Ulusal Mutabakat Hükümetine sızmıştır. Türkiye, kendisine verilen bu sözde tarihi rolü yerine getirdiğinde Libya petrollerinden faydalanacağını hayal etmektedir. ABD’nin ikiyüzlü yalancı, çıkarcı siyasetini sanki hiç bilmiyormuş gibi… Hemen peşinen söyleyelim ki Libya’nın petrollerini size vermezler! Bunu hayal etmeniz dahi abesle iştigaldir. Size olsa olsa her zamanki gibi müteahhitlik işlerini verirler, başkasını değil. Suriye’de de beklentiniz bu değil mi zaten? Velhasıl, Türkiye Libya’da dengeleri değiştirdi, doğrudur. Türkiye’nin Libya’da belirli bir söz sahibi olduğu da doğrudur. Ancak Libya’da oyunun kurallarını ve kimlerin oynayacağını belirleyen dolayısıyla son sözü söyleyen ABD’dir. Dolayısıyla ABD’nin maşalığını, Trump’ın emir erliğini yapan herkese sesleniyoruz. Trump müflis bir tüccardır. ABD’nin eski ihtişamı kalmamıştır. Gözlerinizi açın ve ABD’nin emir eri olmaktan vazgeçin. Yüzünüzü halkınıza, ümmetinize çevirin. Ayrılıkları bir kenara bırakın ve birleşin! Hilafet çatısı altında birleşin! Tek ümmet olun! Tek ordu kurun ve Tek devlet olun! İşte o zaman hiç kimse ama hiç kimse size diz çöktüremez! Hiç kimse sizi emir eri olarak kullanamaz! Sizi aşağılayamaz! İşte o zaman izzet ve şeref sizin yanınızda olur! En önemlisi de Allah’ın yardımı ve yakın bir zafer size ulaşır!
Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
16 Haziran 2020
#Yargı Zulmü#Hizbut Tahrir#Hilafet#Yargıtay#28 Şubat#Libya#Sosyal Medya#yeşil küre#İslam İktisat Sistemi
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!