HAFTALIK GÜNDEM DEĞERLENDİRME

Haftalık Değerlendirme Toplantısı 07 Aralık 2021

Eğer kanunlarınız, hukuk sisteminiz, bağımsız dediğiniz yargı çocuklarımızı zulmün, cinayetin bir parçası olmaktan koruyamıyorsa hiçbir anlamı yok demektir. Hadi büsbütün engelleyemiyor diyelim fakat azalmasını bile sağlayamıyorsa yaptığınız hukukun ne kadar aciz ve eksik olduğunu varın siz düşünün.

Haftalık Gündem Değerlendirme Toplantısı

TÜİK’İN ENFLASYON RAKAMLARI

“Geçen hafta TÜİK, Kasım ayı enflasyon rakamlarını açıkladı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) kasım ayında enflasyonun 3,51 artarak yıllık bazda yüzde 21,31 olduğunu duyurdu. TÜİK, açıklamış olduğu bu rakamlarla bizleri yine şaşırtmadı. Zira reel ve hissedilir olan enflasyonu değil, sanal ve yalan olan enflasyon rakamlarını açıkladı. TÜİK böylece iktidar elitlerinin bir vadide halkın ise başka bir vadide olduğunu bir kez daha gösterdi. Şimdi TÜİK tarafından açıklanan enflasyon rakamlarına bakalım! Bu rakamların reel piyasadaki ve halktaki karşılığı nedir kısaca değerlendirelim.

TÜİK enflasyonu %21,31 olarak açıklasa da aslında gerçek enflasyonun ortalama yüzde 50 civarında olduğu alışveriş yapan herkesin malumudur. Zira market raflarındaki etiket değişimlerinin hızına yetişilemiyor. Market çalışanları sırf bu etiket değişimleri için fazla mesai yapmaktan şikayetçi. Mart ayından itibaren halkın temel ihtiyacı olan 11 ürünün fiyatları 9 ay önceye göre yüzde 34 ile yüzde 47 arasında artmış durumda.

En temel besin maddelerinden olan süt fiyatları 6 Aralık’tan itibaren geçerli olmak üzere yüzde 46 oranında zamlandı. Bu da demek oluyor ki sütten üretilen diğer gıda maddelerinin fiyatları aynı oranda yükselecek. Diğer yandan çiftçilerimiz için önem arz eden gübre fiyatları bir önceki yıla göre %100 arttı. Sene başından beri motorinde yaklaşık %40, LPG’de ise %90 oranında fiyat artışı var. Yine TÜİK, hesaplamalarda kendince uyanıklığa giderek fiyatı yükselen ürünlere göre değil de en az tüketilen mal ve hizmetler üzerinden bir hesaplama yapmış. Mesela TÜFE hesaplamasında en önemli yeri tutan kirada aylık artışı %1,5 göstermiş. Su, elektrik ve doğalgazda artış %0. Şimdi neden yıllık enflasyon oranı %21,31 çıktı, varın siz anlayın. TÜİK, fiyatları yükselen ürünlere bakmıyor. Eee böyle olunca da her şey güzelleşiyor işte. Yani TÜİK’e göre enflasyon rakamları reel ve her şey güllük gülistanlık.

Bağımsız araştırma yapan Enflasyon Araştırma Grubu ENAGrup ise 12 aylık fiyat artışının %58,65 olduğunu söyledi. Peki TÜİK, hakikaten gerçek piyasa fiyatlarından habersiz midir? Gıda fiyatlarından, elektrik ve doğalgaz faturalarından habersiz midir? Toplumun her geçen gün fakirleştiğini, alım gücünün her geçen gün düştüğü gerçeğinden habersiz olabilir mi? Bu konunun cahili olabilir mi? Bizler böyle olmadığını düşünüyoruz. Öyleyse TÜİK, niçin gerçek rakamları söylemekten imtina ediyor? Niçin insanları aldatıyor.? Aslında bu sorunun basit bir cevabı var. Ruhsuz demokratik siyaseti onlara Allah korkusunu, haya duygusunu kaybettirmiş. Halkının derdiyle dertlenmeyi unutturmuş.

Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in halkını aldatan insanlar için söylediği şu sözleri ne kadar da doğrudur. “Haya etmiyorsan dilediğini yap” “Bizi aldatan bizden değildir.” Şayet TÜİK başkanı gerçek rakamları toplumla paylaşsa o koltukta bir dakika bile kalamayacağını çok iyi biliyor. Çünkü Türkiye’deki siyaset doğruluk ve erdem ile değil ucuz menfaat ekseninde seyrediyor.

Tabi birde meselenin çalışanlar ve emekliler boyutu var. Emeklilerin ve en çok da asgari ücretle çalışanların maaşının önümüzdeki ay belirlenecek olması enflasyon rakamları açısından ciddi önem arz ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “çalışanlarımızı enflasyona ezdirmeyeceğiz” sözünün sırrı tam da burada yatıyor. Çalışanlara yönelik yapılacak enflasyon oranında veya bir tık üzeri zam büyük bir başarı gibi gösterilecek. Böylece TL’nin yılbaşından bu yana dolar karşısında %73 değer kaybettiği gerçeği  perdelenmeye çalışılacak ve Türkiye’de yoksulluk yok denilecek!

Diğer taraftan CHP genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun açıklanan enflasyon rakamlarından sonra TÜİK’e gitmesi siyasi şovdan ve popülist bir davranıştan başka bir şey değildir. Sanki CHP iktidara geldiğinde TÜİK ve devletin diğer kurumları bağımsız ve tarafsız mı olacak? Kılıçdaroğlu iktidara geldiklerinde işçi ve memura haklarını vereceklerini başta Merkez Bankası ve TÜİK olmak üzere devlet kurumlarının bağımsız olacağını söylüyor. Bu tür kurumlara müdahalede bulunmayacaklarını iddia ediyor. Fakat Kılıçdaroğlu bu söylemlerinde asla samimi değildir. Zira TÜİK son yirmi yılın kurumu değil, Cumhuriyetten günümüze kadar varlığını devam ettirmiş bir kurumdur. CHP zihniyetinin iktidar olduğu dönemlerde de enflasyon bugünkünden farklı değildi. Fakat emeklilere ve çalışanlara verilen zamlar hiçbir zaman enflasyon miktarınca olmadı. Onlarda halkımızı kandırdılar ve sömürdüler.

Ne iktidar ne de muhalefet halkın sefalet ve yoksulluk içerisinde bir hayat sürmesini önemsemezler. Onlar ancak sahip oldukları koltuklarına ve sırtlarını dayadıkları efendilerinin çıkarlarına önem verirler. Onların mahallesine yoksulluk uğramaz, sefalet uğramaz, enflasyon uğramaz, işsizlik uğramaz. Onlar rahat bir hayat içerisinde sefa sürerken cefayı hep halkımız çeker.  Dolayısıyla Müslümanların ismi ister AK Parti olsun ister CHP olsun isterse başka bir parti olsun sorunların çözümü için demokratik partilere umut bağlannması doğru değildir. Müslümanlar için yegâne köklü çözüm bu köhnemiş kapitalist sistemden kurtulmaları, Rabbimizin bir rahmet ve şifa olarak gönderdiği İslam’ı hayatlarının tamamına tatbik etmeleridir. 

ÇOCUK CİNAYETLERİ VE TOPLUMSAL CİNNET

Son bir ayda hem sayısı hem de şiddeti artan bir şekilde çocuk cinayetlerine şahit olduk. Cinayete veya şiddete maruz kalan çocuklardan üç aylık olanı da var, üç yaşında olanı da var, on üç yaşında olanı da…

Maalesef bu acıyı yaşayan da yaşatan da aynı kişiler. Yani birçok cinayetin faili ya anne ya baba ya da başka bir akraba… Kasıtlı veya kasıtsız, bilinçli veya taksiren ama hepsi bir şiddetin sonucu.

*Gaziantep’te yemek yemediği için babasından yumruk yiyen 1,5 yaşındaki Elif Hazal hayatını kaybetti.

*Giresun’da 7 yaşındaki İkranur amcası ve halası tarafından öldürülerek dereye atıldı.

*Urfa’da 13 yaşındaki Amara babası tarafından önce darp edilip sonrada üzerine yanıcı madde dökülerek katledildi.

*Bingöl’de korucu olarak çalışan bir kişi 24 yaşındaki eşini ve 1, 3 ve 6 yaşlarındaki üç çocuğunu vurarak ailesini yok etti.

*Trabzon’da eşinden uzaklaştırma kararı ile ayrılan baba, çocukların da kendisine karşı soğuk davrandığını ileri sürerek 3 kızını birden öldürdü.

*Yine 4 yaşındaki Leyla Aydemir ve 3 yaşındaki Müslüme bebeklerin nasıl, ne şekilde öldürüldüğünü yakinen biliyorsunuz…

Bunlar Türkiye’de yaşanan ahlaki çöküntünün ve toplumsal cinnet vakıalarının sadece bir kısmı kıymetli Müslümanlar. Peki tüm bu haberlerin meydana gelme sıklığı artarak devam ediyorken yetkililer ne yapıyor? Onlarda demokratik hukukun gereğini yapıyorlar tabi ki; kimine 10 yıl kimine 5 yıl kimine taksiren olduğu için iyi halden beraat ya da tutukluluk hali göz önüne alınarak ceza indirimi…

Bu ve benzeri suçların karşılığı olan böylesi cezalar inanın hiç önem arz etmiyor. Zira suç işlendiğiyle, suçlu işlediğiyle kalıyor. Eğer kanunlarınız, hukuk sisteminiz, bağımsız dediğiniz yargı çocuklarımızı zulmün, cinayetin bir parçası olmaktan koruyamıyorsa hiçbir anlamı yok demektir. Hadi büsbütün engelleyemiyor diyelim fakat azalmasını bile sağlayamıyorsa yaptığınız hukukun ne kadar aciz ve eksik olduğunu varın siz düşünün.

Mesele sadece hukuk sorunu mu? Tabi ki değil. Sorunun çözümü için sosyal hayatın yeniden düzenlenmesi ve aile hayatının da belli ahlaki ölçütlere göre sınırlandırılması gerekir. Eğer bu ölçütler demokrasinin gereği olan özgürlüklere göre şekilleniyorsa, laikliğin sonucu olan dinsiz politikalara dayandırılıyorsa hangi norm işe yarar? Hangi kriter bu toplumu kuşatır ve kalkındırır? Halbuki bakın Rabbimiz Maide Suresinin 32.ayetinde ne buyuruyor? ‘‘Her kim bir kişiyi haksız yere öldürürse bütün insanlığı öldürmüş sayılır. Ama her kim de bir canı kurtarırsa bütün insanlığı kurtarmış olur.’’  İşte İslam bu hükmüyle bırakın körpecik masum çocukların hayatını herhangi bir kişinin hayatını tüm insanlık ile eş değer tutarak, masumiyet karinesini ayakta tutuyor. Hele bir de hiç suça bulaşmamış, akli baliğ olmayan bir çocuğu hatta bir bebeği öldürmek İslam’ın kriterlerine göre büyük bir suçtur. Dolayısıyla İslam böylesi bir suçun işlenmemesi için önlem alır. Eğitim sisteminden sosyal hayata, siyasal düzenden yargı kurumuna varıncaya kadar hayatın genel işleyişini düzenler. Çünkü İslam mütekamil bir güvenlik sistemine sahiptir. İslam Devleti bu sebeple canın, malın, neslin, haysiyetin, aklın, dinin, insan türünün ve devletin korunması şeklinde en temel 8 güvenlik sorununu kökten çözer. Çünkü bu sorunlar çözülmeden insanın mutlu olması mümkün değildir. İslam ise kesintisiz mutluluk için toplumları bir bütün olarak kula kul olmaktan kurtarıp, Allah’a kul olmayı ve O’nun hayat veren nizamına sarılmayı talep eder.

O halde gelin çocukların bile güvende olmadığı böylesi çarpık ve insanlık dışı sistemlerden kurtulmak için güçlü bir adım atalım. Kesintisiz mutluluğu vadeden ve mutluluğun yolunu ayan beyan ortaya koyan İslam’a sımsıkı sarılalım. İslam davasına omuz verelim. İslami bir devletin kurulması için Allah ve Rasulünün  hayat veren çağrısına icabet edelim…”

Muhammed Emin Yıldırım

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Üyesi

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!
Yorumunuz başarıyla gönderildi. Editör onayından geçtikten sonra sayfada yayınlanacaktır.
Yorumunuz iletilirken bir hatayla karşılaşıldı. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.