Haftalık Değerlendirme Toplantısı 14 Aralık 2021
İslam’da kanunlar sadece şeri hükümlere göre belirlenir. Devletin gelirleri, naslarla sabit olan şer'i hükümlere göre tahsil edilir ve yine naslarla sabit olan şer'i hükümlere göre harcanır.
2022 YILI BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ
2022 yılına yönelik bütçe görüşmeleri geçtiğimiz hafta başında TBMM Genel Kurulunda başladı. Bakanlık bütçeleri ve onlara bağlı kuruluşlara ayrılan ödeneklerin konuşulduğu görüşmeler 17 Aralık Cuma günü sona erecek.
Bütçe meselesinin içeriğine geçmeden önce meclisteki görüşmeler esnasında yaşanan olaylara kısaca değinmek istiyorum. Malumunuz her yıl bütçe görüşmelerinde iktidar ve muhalefet partilerinin temsilcileri ilgili kurumların yaptığı faaliyetler hakkında söz alarak konuşma yaparlar. Sonra o konuşmalar karşılıklı sataşma ve hakarete, en sonunda da yumruklu tekmeli kavgaya dönüşerek bir kaos ortamı yaşanır. Bu büyük kurumsal ayıp neredeyse her yıl tekrarlanır. Bu yıl ki bütçe görüşmeleri sırasında da Meclis genel kurulu aynı görüntülere sahne oldu. Muhalefet partileri, iktidarı yolsuzluk ve hukuksuzlukla suçlarken, iktidar partisi de muhalefeti terörist olmakla, darbe seviciliği yapmakla suçladı. Küfürler, yumruklar, hakaretler yine havada uçuştu. Koca koca adamlar sözde vekili oldukları milletten hiç utanmadan, kendilerini rezil etmekten vazgeçmediler. Milleti ortak paydada buluşturmak yerine yine kutuplaştırıp ayrıştırdılar. Sorun çözmek yerine yine sorun olmaya devam ettiler.
Buradan o vekillere seslenmek istiyorum: Ne zamana kadar bu ayıbı sürdüreceksiniz? Ne zamana kadar demokrasi, milliyetçilik gibi batıl fikirlerinden arkasından koşup birbirinizi yerip kırmaya devam edeceksiniz? Şunu sakın unutmayın. Kim İslam’dan uzaklaşırsa insanlıktan uzaklaşır. Kim İslam’dan uzaklaşırsa edepten, hikmetten, vakardan uzaklaşır. Kim İslam’dan uzaklaşırsa, sabırdan samimiyetten nasihatten uzaklaşır. Sizin birbirinize olan saldırganlığınızın sebebi de İslam’dan uzaklaşmış olmanızdır.
Rasulullah Sallahu Aleyhi ve Sellem ne buyuruyor: “Bir kavim Allah'ın kitabıyla hükmetmediği zaman, muhakkak Allah da onların arasına ayrılık ve harp sokar...” (Siyeri İbn Hişam)
Ey vekiller! İşte sizin ahvaliz tıpkı bu hadisi şerifte anlatılan gibidir. Umarım akledersiniz.
Gelelim bütçe konusuna. Bilindiği gibi demokratik devletler, her sene devlet için genel bir bütçe hazırlarlar. Demokratik devletlerde bütçenin vakıası şudur ki bütçe, falan seneye ait bütçe kanun tasarısı adı altında hazırlanır. Bu bütçenin her bir bölümü ve her bir bölüm için ayrılan miktar, parlamentoda tartışıldıktan sonra kanun teklifi halinde parlamentoya sunulur ve parlamentonun onaylamasının ardından bütçe kanunu halini alır. Bütçe görüşülürken her bölümü ve her bölüm için ayrılan miktar ele alınmış olsa da bir bütün olarak ya kabul edilir ya da reddedilir.
Öncelikle İslam’ın bu bütçeyi kabul etmediğini belirtmek istiyorum. Zira İslam’da kanunlar sadece şeri hükümlere göre belirlenir. Devletin gelirleri, naslarla sabit olan şeri hükümlere göre tahsil edilir ve yine naslarla sabit olan şeri hükümlere göre harcanır. Bu şeri hükümler sabit olduğundan kalıcı ve süreklidir. Dolayısıyla ne gelirler bölümü ne de giderler bölümü hakkında görüş beyan edilmesi kesinlikle söz konusu olamaz. Bu sebeple İslam devletinde demokratik ülkelerde olduğu gibi yıllık bütçe oluşturulmaz. Kapitalist devletlere göre ise kanunu ancak parlamento çıkarır. Haram veya helal olmasına bakılmaksızın gelir ve harcama kalemleri belirlenir. Menfaat ölçüsü kapitalist yönetimlerin tek kutsalı olduğu için yetkiyi ele alan ibreyi kendine döndürür, iktidarların çıkarları her zaman halkın çıkarlarının önüne geçer. İslam’ın değişmez hükümlerinin aksine ucu açık ve değiştirilebilir kanunlarla kamunun servetleri sömürülerek sermayedar, siyasetçi ve bürokrat eliti arasında pay edilir. Nitekim 1 Trilyon 346 milyar TL olan 2021 yılı bütçesindeki devlet kurumlarının sadece faiz giderleri 185 milyar civarındadır. Bu rakama yatırım giderleri, mal ve hizmet alımı giderleri adı altında yapılan müsrif harcamalar eklendiğinde 250 ila 300 milyarlık kamu geliri demokratik devlet kurumları ve yandaşları tarafından çarçur edildiği ortaya çıkıyor. Türkiye İsrafı Önleme Vakfı tarafından 2020 yılında hazırlanan raporda kamu yönetimindeki büyükşehir ve merkez ilçe yapılanmaların yaptıkları israfın bir yılda bütçeye verdiği zarar 40 milyar Türk Lirası tutarındadır. Dolayısıyla kıymetli Müslümanlar bundan önceki yıllarda olduğu gibi 2022 yılı bütçesi de İslam’ın nasları ile bağdaşmadığı gibi kamunun ihtiyaçlarını esas almıyor.
CUMHURBAŞKANI’NIN İSLAM İŞ BİRLİĞİ TEŞKİLATINDA YAPTIĞI KONUŞMA
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği 16. Konferansı’nın açılış oturumunda bir konuşma yaptı. Erdoğan yabancı ülkelerin temsilcilerine yönelik yaptığı bu konuşmada “bizler Müslümanlar olarak dünya hayatını bir imtihan vesilesi olarak gören insanlarız dedi” ve peşinden Bakara Suresi 155. Ayeti okudu.
Nedir bu ayet biz de hatırlayalım: "Muhakkak ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle deneriz. Sabredenleri müjdele.”
İşte bu sebeple Cumhurbaşkanı’na tepkiler yağdı. Laik kesimin muhalifleri malum zaten kuru muhalefet yapmayı seviyorlar. Ancak biz kuru muhalefet yapmıyoruz ve yapmayacağız. Zira biz sorunu tespit etmekle beraber çözümü de ortaya koyuyoruz. Öncelikle bu ayet ile ilgili bazı bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum kıymetli Müslümanlar! Sonrasında Cumhurbaşkanı’nın bu ayeti niçin okuduğuna değineceğim.
Bu ayet Mekke’den Medine’ye hicret eden Müslümanların çektiği sıkıntılara ilişkin inmiş bir ayettir. Başta Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve beraberindeki Müslümanlar Allah’ın hükümlerini tatbik edecek olan İslam Devleti’ni kurmak için Medine’ye hicret etmişlerdi. Hem hicret öncesi Mekke’de hem de hicret sonrası Medine’de Müslümanlar büyük sıkıntılar çektiler. Onlar Allah’ın dinini diğer bütün dinlerin ve sistemlerin üstüne hâkim kılmak için mücadele ettiler, kendilerine isabet eden korku, açlık, yoksulluk ve fakirlik gibi bütün musibetlere sabrederek fedakârlık gösterdiler. Ve Allah bütün zorluk, sıkıntı ve musibete rağmen İslam uğrunda, Allah yolunda fedakarlık gösteren ve sabreden Müslümanları Rasulullah aracılığıyla müjdeledi.
Peki ya sizler? Siz sayın Erdoğan! Sizler laiklikle, küfürle hükmediyorsunuz. Demokrasiyle hükmediyorsunuz. Hem İslam dışı sistemlerle hükmedeceksiniz, hem bu halkı kapitalizme mahkum edeceksiniz dem de kapitalizm ile fakirleştirdiğiniz, yoksullaştırdığınız halktan sabretmesini ve fedakârlık göstermesini bekleyeceksiniz öyle mi? Saraylarınızda lüks harcamalar yapan sizler, devletin imkan ve olanaklarını sonuna kadar kullanan vekiller, valiler, kaymakamlar, parti yöneticileri fedakarlık göstermeyecek, ama evine ekmek götüremeyen gariban halktan sabretmesini ve fedakârlık göstermesini isteyeceksiniz. Yahu bu halk daha ne zamana kadar sabretsin? Bu halk daha nasıl fedakarlık göstersin. Halktan vergi alıp bir avuç sermayeyi besliyorsunuz, fakirden alıp zengini besliyorsunuz. Yedirmiyorsunuz aksine hep siz yiyiyorsunuz. Gerçekten kendinizden fedakarlıkta bulunmak hiç aklınıza geldi mi? Okumuş olduğunuz bu ayet size hitap etmiyor mu? Bu hiç adil değil sayın Erdoğan!
Bu halk varlık içinde yokluk çekiyor. Her geçen gün daha da fakirleşiyor. İş bilmezliğinizin faturasını bu halka mal ediyorsunuz. İşinize geldiği zaman başarıyı kendi hanenize yazıyorsunuz. İşinize gelmediği zaman da İktisadi krizlerin sorumluluğunu dış güçlere, marketçilere ve stokçulara bağlıyorsunuz. Artık bir karar verin sayın Erdoğan! Gerçek suçlu kim? Halkın işsiz ve yoksul olmasında sizin hiç mi sorumluluğunuz yok? Ümmetin zenginliklerini bir avuç sermayeciye, üç beş çeteye peşkeş çekiyorsunuz, bunun sorumluluğu kimde halkta mı sizde mi? Biz size İslam ile hükmedin dediğimizde Kur’an’dan yüz çeviriyorsunuz. Ama işinize geldiğinde de Kur’an ile kandırmaya çalışıyorsunuz Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın şu ayeti tam olarak siz ve sizin gibilere intibak ediyor.
“Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? İçinizden bu şekilde davranan birinin dünya hayatındaki cezası ancak rezil rüsva olmaktır; kıyamet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine itilirler. Allah sizin yapmakta olduğunuzdan habersiz değildir.” (Bakara 85)
Bir taraftan Cumhurbaşkanı, Kur’an ayetlerini okuyarak halktan sabırlı olmasını ve fedakârlık yapmasını istiyor, diğer taraftan da Ak Partili başka bir yönetici esnaf ve işçileri ahlaksızlıkla suçluyor. Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, devletin kendisine kredi ve teşvik olarak verdiği Türk Lirası’nı gidip dövize yatıranlar için bu ahlaksızlıktır dedi. Millete faizle kredi vermek ahlaksızlık olmuyor, ama o krediyi döviz yatırımında kullanmak ahlaksızlık oluyor. Ne kötü bir ahlak anlayışı! Buradan sayın Kurtulmuşa şunları sormak istiyoruz:
İşçiyi, memuru, emekliyi, esnafı kısacası halkı açlığa ve sefalete mahkûm edeceksiniz, bundan hiç haya etmeyeceksiniz, yüzünüz hiç kızarmayacak, bu ahlaksızlık olmayacak. Parayı dolara yatırmak ahlaksızlık olacak. Devletin kurumu olan TÜİK enflasyon ve işsizlik rakamlarını halkla alay edercesine açıklarken ahlaksızlık yapmış olmayacak, ama bu enflasyonda parasının pul olmasını istemeyen esnaf, işçi dövize yatırım yapınca ahlaksızlık yapmış olacak öyle mi? Peki siz devletin ihalelerini Türk lirası yerine dolarla yapıyorsunuz, garanti geçişli ihalelere imza atıyorsunuz bu ahlaksızlık değil mi? Halk yoksulluk ve fakirlikle mücadele ederken huzur adı altında birden fazla devlet kurumlarından maaş alanların sayısını bilmiyoruz bile... Bu ahlaksızlık değil mi?
Peki asıl ahlaksızlık nedir bilir misiniz? Sayın Kurtulmuş İsterseniz biz size söyleyelim: Asıl ahlaksızlık, halkın alın teri ile kazandığı parasını köprü ve otoyol geçiş ücretlerine dolar üzerinden garanti vererek yandaş firmalara peşkeş çekmenizdir. Asıl ahlaksızlık, kendi yerli parasını pul edecek kadar değersizleştiren basiretsiz bir ekonomik siyaset ortaya koymaktır. Belki de bunlardan daha da önemlisi uygulamış olduğunuz politikayla Allah’ın haram kıldıklarını -faiz-içki-kumar-zina- ve daha birçok hükümlerini tatbik etmeniz ve helal kıldıklarını ise uygulamamanızdır asıl ahlaksızlık.
SAFLARI SIKLAŞTIRMA ZAMANI
Bildiğiniz üzere Covid19 pandemisi ülkemize girdiği 2020 yılının Mart ayında ilk olarak camilerde tedbirler uygulamaya konuldu. Uzun bir süre Camilerin kapıları kilitlendi, cemaatle namaz kılınması yasaklandı, Cuma Namazları kılınamadı. Daha sonra Camilerin kapıları açıldı, cemaatle namaz kılmaya müsaade edildi ancak sosyal mesafeli ve saf düzeni olmadan buna izin verildi.
Biz defaaten bu uygulamanın yani sosyal mesafeli namaz kılmanın, saf düzeni olmadan cemaatle namaz kılmanın, İslam’da yeri olmayan bidat bir uygulama olduğunu anlattık. Hınca hınç dolu konserler verildi, mesafesiz toplantılar yapıldı, lebalep kongreler düzenlendi fakat söz konusu camide namaz kılmak olunca en az 1 metre şartı konuldu. İmamlar ve cami cemaati bu kurala harfiyen uydular. Bazı camilerde maskesiz ve mesafesiz namaz kılınmasına ciddi şekilde engel olundu. Fakat biz bu ayrımcı tutumun Müslümanlara yapılan birer zulüm olduğunu anlattık ve birçok basın açıklamamızda buna yer verdik. Allah’a hamdolsun ki çağrılarımız geçte olsa anlaşıldı ve bir ay önce bu uygulamadan vazgeçilerek eskisi gibi saf düzenine geçildi. Fakat anlaşılmayan bir durum var ki, o da şudur; Bazı camilerde hatta çoğu camii de imamlar ve müezzinler Cemaatle namaz öncesinde saf düzeninin oluşması için çağrı yapmıyorlar. Cemaat hala daha mesafeli saf düzeninde ısrar ediyor. Herkes kendi seccadesi ile 1 metrelik aralıklarla namaz kılmaya devam ediyor. O yüzden bugün Müslümanlara bir örneği hatırlatmak istiyorum.
Öğrenilmiş çaresizlik deneyini uygulamak üzere bir aslanı sağlam bir iple sabit bir yere bağlarlar. Önünden en sevdiği av hayvanlarını birer birer geçirirler. Aslan her seferinde hamle yapsa da bağlı olduğu ip avına ulaşmasına izin vermez. Birkaç denemeden sonra aslan acıkmış olmasına rağmen önünden geçen lezzetli avlara hamle yapmaktan vazgeçer. Sonra deneyi yapanlar aslanlardan bağlı oldukları ipleri söküp atarlar. Fakat güçlü kuvvetli aslanlar bir daha ulaşamayacağı düşüncesiyle önünden geçip giden zayıf ve çelimsiz hayvanları avlamaya yeltenmezler. Çünkü onlar çaresizliğini öğrenmiş ve kabullenmişlerdir.
Neden bu örneği verdik? Çünkü sömürgeci kapitalistler ve onlarla iş birliği yapan liderler, ümmetin aslan gibi evlatlarına tıpkı örnekte olduğu gibi direnmeyi, harekete geçmeyi hatta düşünmeyi engellemek için yıllarca türlü yöntemler kullandılar. Vahdetlerini yıkmak, birliklerini parçalamak, cemai ruhunu zedelemek için ellerinden geleni yaptılar. Takvimlerini değiştirdiler ve bu şekilde Ramazan’ı da Bayramı da parça parça kutlayan dağınık bir ümmet haline getirmeye çalıştılar. Vatancılık ve milliyetçilik yaygaralarıyla kardeşi kardeşe düşman ettiler. Ulusal sınırlar içinde yaşamayı kardeşlik sebebi kıldılar. Hilafetini yıkıp, halifesini sürgün ettiğinden beridir bir vücudun azaları olması gereken Müslümanlar uzuvsuz ve çaresiz kaldı. Sömürgeci batı bu vesileyle parçalanmadık İslam beldesi, kaosa sürüklenmedik bir bölge bırakmadı.
İşte bu yüzden hatırlatıyoruz ve diyoruz ki; ey Müslümanlar boynumuzdaki ipler sökülüp atıldı. Alışkanlıklarınızdan ve rutinlerinizden kurtulun. Bizi harekete geçmekten alıkoyan hiçbir güç yok. Çaresizliğimizi öğrenmek ve kabullenmek zorunda değiliz. Çünkü çaresiz değiliz. Dinine yardım ettiğimiz sürece Allah bizlere yardım edeceğini ve ayaklarımızı sabit kılacağını vadediyor. O halde Allah’ın dinine yardım etmek ve İslam ümmetine sahip çıkmak için saflarınızı sıkılaştırın. Camilerimize göz dikenlere inat birlikte omuz omuza saf durarak eskiden olduğu gibi heybetinizi gösterin. Fitneci münafıkları korkularıyla yüzleştirin, zira onların en çok korktuğu şey sağlam bir binanın tuğlaları gibi olmanızdır. O halde sağlam bir temel üzerinde yükselip izzeti ve şerefi kuşanın. Gelin tüm dünya Müslümanlarının birlik ve beraberliğini tesis edecek Hilafetin ikamesi için saflarımızı sıklaştırmaya camilerimizden başlayalım.
Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu
14 Aralık 2021
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!